Egzistansiyalizm Akımı (Varoluşçuluk)
Egzistansiyalizm Ortaya Çıkışı, Kökeni ve Doğuşu
19. yüzyılda ortaya çıkan felsefî bir sanat akımıdır. Egzistansiyalizm ya da diğer adıyla Varoluşçuluk, II. Dünya Savaşı ve devamındaki yıllarda daha geniş kitlelere ulaşmaya başlamış ve sanat dallarının birçoğunda etkisini göstermiştir. Felsefeden köklerini alan bu akımın temel amacı, insanın varoluşunu anlamlandırmaktır.
Varoluşçuluğun kökeni, Danimarkalı filozof Søren Kierkegaard’a kadar uzanır. Kierkegaard, kendisi “varoluşçu” terimini kullanmamış olsa da, birçok varoluşçu düşüncenin temelini atmıştır. Kierkegaard’a göre hayatın anlamını bulma sorumluluğu bireye aittir ve bireyin otantik bir yaşamı sürdürmek için toplum ya da dinlerin dayatmalarına boyun eğmemesi gerekmektedir. Bu nedenle, bireyin kendi yolunu çizmesi ve özgür iradesini kullanması gerekmektedir.
Kierkegaard’un varoluşçu felsefesi, Hegel ve Kant gibi sistemli felsefelerin karşısında bireysel bir bakış açısı sunar. Bu bakış açısı, yaşamın anlamının tutku ve samimiyetle gerçekleştirilmesine dayanır. Kierkegaard, kişisel özgürlük ve sorumluluk kavramlarının önemini vurgulamaktadır.
Varoluşçuluk, II. Dünya Savaşı’ndan sonra daha geniş kitleler tarafından fark edildi. Felsefenin yanı sıra, din, sanat, tiyatro, resim, yazın ve psikoloji gibi birçok alanda da etkisi görülmüştür. Bu alandaki düşünürler, insanın varoluşsal sorunlarını, özgürlük, tercih, anlam, ölüm, yalnızlık ve umutsuzluk gibi temaları ele almışlardır. Varoluşçuluk, insanın kendisini bulma sürecinde kritik bir rol oynamaktadır.
Egzistansiyalizmin Genel Özellikleri
- İnsanın toplum karşısında bireysel bir gerçeklik olarak ortaya çıkması, dünya ve yaşam karşısında akılcılığın sorunları çözmede kifayetsiz kalmaya başladığı bir ortamda, insanın varoluşunun sorgulanmasına başlanır.
- Toplum karşısında bireyin ferdî hayatı ve hürriyeti ön plana çıkmaya başlar.
- Bireyin varoluşunun öne çıkmaya başlamasıyla beraber, klasik anlayıştan gelen idealizme dayalı düşünceler de reddedilir, önemli olan, bu dünya karşısında tüm psikolojik ve fizyolojik gerçekliğiyle duran insanın varlık planındaki konumunun sorgulanmasıdır.
- Dadaizm ve sürrealizme de tesir eden bu ortam, bireyin güvensizlik ve umutsuzluk çerçevesinde, toplum ve yaşam karşısındaki konumunun sorgulanması anlayışlarıyla beraberlik arz eder. Bu arayış; XX. yüzyılın başlarında Dünya savaşları ile kitlesel dramları yaşatan, klasik zevkin büyüsüyle oluşan estetik perdenin yırtılmasının ardından sanayileşme, makineleşme ve bunlara bağlı olarak silahlanmayı gören, umutsuzluğu ve acıyı yaşayan bireyin kitlesel hareketler neticesinde öz varlığının sorgulanmasıdır.
- Bireysel hak ve hürriyetler, sorumluluk ve tek bir varlık olarak dünya karşısındaki konum değer kazanır.
- Toplumla olan bağları zayıflamış, bunalım ve güvensizlik içerisindeki birey, doğduktan sonra kendini gerçekleştirdiği hâliyle varoluşunu meydana getirir.
- Yabancılaşma, umutsuzluk gibi kavramlar etrafında şekillenen bireyin varoluşu, savaş dönemlerinin getirdiği psikolojik ortamdan fazlasıyla etkilenmiştir.
- İnsanın varlığının anlamı nedir? Mahiyeti ne olmalıdır? Din ve dinsizlik arasındaki ayrışmada nerede durmalıdır? Bireyin özgürlüğü, hürriyeti, ferdî hayatı ne ve nasıl olmalıdır?.. gibi sorular yöneltmişlerdir ?
- Varoluşçu felsefenin edebiyat dünyasındaki en önemli temsilcisi Jean Paul Sartre’dir. Bu felsefi anlayışın edebiyata bunalım ve umutsuzluk kavramlarıyla beraber saçma anlayışını da getirmiştir. Seçimleri nispetinde özgür olan, bu seçimlerinin sorumluluğunu taşıyan birey vardır artık.
- 1950’lerde gücünü yitirmeye başlamıştır ancak bugün bile bu felsefi görüşten beslenen sanatkârlar mevcuttur.
Varoluşçu felsefe etkisiyle eserlerini veren sanatkârlardan bazıları: André Gide, Paul Valéry, Jean Paul Sartre, William Faulkner, Albert Camus…
Egzistansiyalizmin Önemli Temsilcileri
Jean Paul Satire ( önemli yapıtları : Varlık ve Yokluk, Diyalektik Aklın Eleştirici, Egzistasiyalizm Bir Hümanizmadır, Duvar, Özgürlük Yollan, Kirli Eller) Andre Gide ( Önemli yapıtları : Dünya Nimetleri, Kalpazanlar, Pastoral Senfoni ), Andre Malrauks ( önemli yapıtları : Kağıttan Ayılar, İnsanlığın Durumu, Sanat Psikolojisi )
Simone De Bevoir ömenli yapıtları : Başkaldırının Kanları, Sakatlanmış Ağızlar, Varoluşçuluk ve Ulusların Bilgeliği, Kadın Nedir, Bir Genç Kızın Anıları )
Albert Camus önemli yapıtları : Yabancı, Veba, Başkaldıran insan)
Jean Paul Sartre – roman, tiyatro, felsefe
AlbertCamus – roman, deneme
Simone de Beauvoir – roman, tiyatro, deneme
Andre Malraux – roman
Türk edebiyatında Egzistansiyalizmi bir dünya görüşü olarak benimsemiş bir sanatçı yoktur.
BAŞKA BİR KAYNAK
Bu akım (varoluşçuluk) önce 1927’de Alman düşünür Martin Heideger tarafından ortaya konmuştur. Daha sonra ikinci Dünya Savaşı yıllarında Fransız düşünür ve sanatçı Jean Paul Sartre tarafından geliştirilmiş ve edebiyata uygulanmıştır. Egzistansiyalizm akımının geçmişi, gerçekte, eski Yunan edebiyatına ve felsefesine kadar uzanır. Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım” düşüncesine dayanır. Dadaizm gibi bir bunalım edebiyatıdır.
İkinci Dünya Savaşında, İnsanlığın neredeyse yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, bütün değer sistemlerinin yıkıldığı karamsarlık ve umutsuzluk koşullarında kendine uygun ortam bulmuştur. Egzistansiyalizm akımına göre “var oluş” insanın maddi özünden önce gelir. İnsan dünyaya gelip var olduktan sonra kendi özünü, değerlerini yaratır. Bu süreçte insana yol gösterecek olan, yine kendisidir. Bu nedenle özgür olmak zorundadır. Bunalımlarının kaynağı, insanın Özünü ve değerlerini yaratırken değişik seçeneklere karşı hissettiği sorumluluktur.
Varoluşçu sanatçılar, çağından sorumludur. Toplumun yön vermeli, toplumsal sorunlar karşısında duyarlı olmalı, siyasal yapıyla iç İçe olmalıdır. Egzistansiyalist eserlerde karakterler değil, belli durumlarda karşı karşıya kalmış insanlar vardır. Kahramanların belli karakterleri olmadığından ne yapacağı önceden düşünülemez. Okuyucu merakı sürekli uyanık kalır.