Mustafa Kemal Atatürk’ün Son Yılları ve Ölümü
Mustafa Kemal Atatürk’ün Son Yılları, Hastalığı ve Ölümü
Mustafa Kemal Atatürk’ün Hastalığının Başlangıcı ve İlk Teşhisi
Atatürk, hayatının son yıllarında sağlık sorunları ile mücadele etmek zorunda kaldı. İlk hastalık belirtisi 1937 yılında görüldü ve 1938 yılı başlarında Yalova’da ciddi bir hastalık geçirdi. Yalova’da yapılan tedavi olumlu sonuç verdi ancak tamamen iyileşmeden Ankara’ya yorucu bir yolculuk yapması hastalığının tekrar nüks etmesine neden oldu. Ayrıca, bu dönemde Hatay sorunu da gündemdeydi ve bu sorunun da üstesinden gelmeye çalışması Atatürk’ün sağlığına ek yük getirdi.
Atatürk, milli dava için mücadele ederken sağlığını hiçe saydı ve Mersin ve Adana gibi şehirleri ziyaret ederek, askeri birlikleri denetleyip tatbikat yaptırdı. Ancak, bu aktiviteler onun zaten zayıf olan sağlığını daha da kötüleştirdi. Güney seyahati sonrası Ankara’ya dönen Atatürk, siroz hastalığı teşhisi konuldu ve doktorlar deniz havasının iyi geleceğini söylediği için İstanbul’a gitti. Burada Savarona Yatı’nda bir süre dinlendi ancak yine de ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti ve Romanya Kralı ile görüştü.
Ayrıca, Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti ve 4 Temmuz 1938’de Hatay Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi Atatürk’ü çok sevindirdi ve moralini düzeltti. Atatürk’ün sağlık sorunlarına rağmen ülke sorunları ile ilgilenmesi, onun ne kadar vatansever ve özverili bir lider olduğunu göstermektedir. Kendi sağlığını hiçe sayarak, ülkesinin geleceği için mücadele etti ve tarihe geçecek başarılara imza attı.
Hastalığın Tedavisi
1938 yılına gelindiğinde hastalığı ciddiyetini arttırmıştı. Yalova’da geçirdiği tedavi olumlu sonuç vermişti ancak yorucu bir yolculuk sonrası Ankara’ya döndüğünde hastalığı yeniden artış gösterdi. Bu sırada Hatay sorunu da gündemdeydi ve Atatürk’ün yorgunluğunu daha da arttırdı. Fakat Atatürk’ün milli dava uğruna sağlığını hiçe saydığı bilinmekteydi.
Hastalığına rağmen, Mersin ve Adana’ya geziye çıktı ve askeri birliklerin teftişini gerçekleştirdi. Sıcak ve nemli havada yapılan bu aktivite, Atatürk’ü oldukça yormuştu. Ancak, Atatürk ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam ediyordu. Romanya kralı ile görüşmesi ve Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etmesi, onun ne kadar ülkesine bağlı olduğunu gösteriyordu.
26 Mayıs’ta Ankara’ya döndükten sonra İstanbul’a tedavi ve istirahat için gitti. Deniz havası ona iyi gelmişti ve Savarona Yatı’nda bir süre dinlenmişti. Ancak, doktorlar tarafından siroz hastalığı teşhisi konduğunda, hastalığı ilerlemeye devam etti. Atatürk’ün hastalığı Türk halkı tarafından yakından takip ediliyor, onun iyileşmesi için dua ediliyordu.
Atatürk’ün vasiyeti, hastalığından kurtulamayacağını kabullenmesinin bir işaretiydi. Servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışlaması, ülkesine olan sevgisinin bir göstergesiydi. Ancak, Ekim ayı ortalarında durumu biraz daha iyiye gidiyordu. O yılın 29 Ekim’inde cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamayan Atatürk, kahraman Türk Ordusu’na gönderdiği mesajda Türk Ordusu’nun önemini vurgulamıştı. Mesajında, Türk Ordusu’nun, Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini korumak için her türlü tehlikeye karşı hazır olduğunu vurgulamıştı. Atatürk’ün mesajı, Türk halkının ve Türk Ordusu’nun ona olan saygısını bir kez daha ortaya koymuştu.
Atatürkün Son Günleri
1 Kasım 1938 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk için oldukça önemli bir tarihtir. Ancak bu özel günde, Atatürk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış töreninde hazır bulunamamıştır. Bunun yerine hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okumuştur. Atatürk’ün bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri hakkında önemli açıklamalar yapılmıştır.
Atatürk’ün nutku sadece bu konulara değinmemiş, aynı zamanda eğitim ve kültür konularına da odaklanmıştır. Atatürk, gençlerin milli şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmeleri için İstanbul Üniversitesi’nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtmiştir. Bu girişimler, Türk gençliğinin daha kaliteli bir eğitim alması ve ülkenin gelecekteki liderleri olarak daha donanımlı bir şekilde yetişmeleri için büyük önem taşımaktadır.
Atatürk, Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti de nutkunda dile getirmiştir. Bu kurumların Türk kültürünü ve dilini koruma ve geliştirme çabalarının önemini vurgulamıştır. Ayrıca, Türk gençliğinin spor sahasında da idealine ulaşması için Beden Terbiyesi Kanunu’nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtmiştir.
Atatürk, hayatı boyunca memleket meseleleriyle yakından ilgilenmiş ve ölümüne kadar da hiçbir zaman bu konulardan uzak kalmamıştır. Bu nedenle, bugün bile Atatürk’ün vizyonu ve liderlik özellikleri, Türkiye’nin ve Türk halkının geleceği için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
Atatürkün Ölümü
Atatürk’ün hastalığı tekrar şiddetlendi ve bu durum, 8 Kasım’dan itibaren sağlık raporlarıyla duyuruldu. Bu haber bütün Türkiye’yi derinden sarstı. Herkes, Atatürk’ün kurtulması için dua ediyordu. Ancak, tüm çabalara rağmen sonuç alınamadı ve ne yazık ki korkulan gerçekleşti. 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda, Atatürk’ün hayatı son buldu. Bu acı haber sadece Türk milletini değil, tüm dünyayı yasa boğdu.
Atatürk’ün ölümü, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu simgeleyen büyük bir kayıp olarak algılandı. Öyle ki, bütün devletler bu üzüntüye ortak oldu ve Atatürk’ün cenaze törenine katılmak üzere temsilciler gönderdi. Bu temsilciler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna olan derin saygılarını ifade etmek adına mesajlar gönderdiler. Türk milleti, Atatürk’ün ölümüyle büyük bir yas ve hüzün içinde kaldı. Ancak, onun fikirleri ve mirası hala yaşamaya devam ediyor. Atatürk’ün ölümü, Türk tarihindeki önemli bir dönüm noktasıdır ve onun hatırası her zaman yaşayacaktır.
Atatürkün Cenaze Töreni ve Cenaze Namazının Kılınması
16 Kasım tarihi, Türk milleti için unutulmaz bir gün olarak tarihe geçti. O gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat ettiği haberi tüm ülkeyi derinden sarsmıştı. Dolmabahçe Sarayı’nın büyük tören salonunda düzenlenen törende, Atatürk’ün tabutu katafalka konuldu. Üç gün boyunca, Türk halkı, büyük liderine duydukları saygı, minnet ve bağlılıklarını ifade etmek için adeta bir insan seli gibi Dolmabahçe Sarayı’na akın etti.
Atatürk’ün cenaze namazı ise, ülkenin önde gelen ilim adamlarından Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. Bu anlamlı törene, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 12 generali de omuz verdi. Cenaze namazının ardından, Atatürk’ün tabutu sarayın dış kapısına çıkarıldı ve top arabasına konularak, İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı’na götürüldü. Buradan ise, bir torpido yardımıyla Yavuz zırhlısına nakledildi.
Yavuz zırhlısı, Türk halkının son saygı gösterisi için Ankara’ya kadar yol aldı. Bu sırada, donanmamız ve törene katılmak üzere gelen yabancı gemiler, Yavuz zırhlısına eşlik etti. Cenaze, İzmit’te Yavuz zırhlısından alındıktan sonra, özel bir trenle Ankara’ya getirildi. Atalarına olan saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halk, Atatürk’ün cenazesini son kez uğurlamak için Ankara’da hazır bekliyordu. Ancak, Türk halkı, büyük liderini kaybetmenin derin üzüntüsüyle yasa boğulmuştu.
21 Kasım 1938 Pazartesi günü, Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı, yasa boğdu. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, milletvekilleri ve diğer devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde hazırlanan katafalka konuldu. Ankara halkı da Atatürk’ün cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı.
Bu büyük kayıp karşısında, sivil ve askeri yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin de katıldığı on binlerce insanın iştirak ettiği büyük bir tören düzenlendi. Atatürk’ün cenaze töreni için Ankara’da birçok yolu trafiğe kapatan insanlar, yürüyerek cenaze merasimine katılmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne geldi. Tören sonrasında, Atatürk’ün tabutu katafalktan alınarak, Ankara Etnografya Müzesi’nde hazırlanan geçici kabre kondu.
Fakat, Atatürk’ün hizmetleri ve kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin önemini anlayan Türk milleti, ona daha kalıcı bir anıt mezar yaptırmaya karar verdi. 10 Kasım 1953’te, Atatürk’ün naaşı Etnografya Müzesi’nden alınarak, Ankara’daki Rasattepe’de inşa edilen Anıtkabir’e getirildi. Burada, yurdun her ilinden getirilen vatan toprakları ile hazırlanan ebedi istirahatgahına yerleştirildi. Anıtkabir, Atatürk’ün ölümsüzlüğüne olan inancın ve saygının bir ifadesi olarak Türk milleti tarafından yapılmıştır ve her yıl binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir.