Orta Çağ
Orta Çağ Nedir Tanımı
Orta Çağı başlatan gelişme olan Kavimler Göçü’nün etkisiyle merkezi krallıklar ortadan kalkarken etkisini çağ boyunca devam ettirecek “Feodalizm” doğmuştur. Toplumsal sınıflaşmalar hız kazanmış, bu durum özellikle Avrupa’da büyük sorunlara yol açmıştır. Avrupa’da kilise ve onun simgesel gücü Papa son derece güç kazanmış “Skolastik Düşünce”
doğmuştur. Skolastik düşünce Avrupa’nın siyasi, sosyal ve düşünsel hayatına hâkim güç haline gelmiştir.
İslam Dini bu çağda doğmuş ve yayılmıştır. Etkisi uzun süre hissedilen Haçlı Seferleri bu çağda yaşanmıştır. İngiltere’de Magna Carta (Büyük Şart) ile birlikte monarşinin gücü kırılmaya başlamış, demokratik gelişmeler yaşanırken Avrupa’da ilk anayasal hareket yapılmıştır.
Orta Çağ’da Siyasi Yapıların Meşruiyet Kaynağı
Orta Çağ boyunca, hem Asya hem de Avrupa kıtasında kurulan çeşitli devletlerde iktidarı ele geçiren hükümdarlar, devletin kutsal bir varlık olduğuna inanmışlar ve kendilerini Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcileri olarak görmüşlerdir. “Orta Çağ“da bu inanç, hükümdarların meşruiyetini dini temellere dayandırdıkları anlamına gelmektedir. Ülkelerini Tanrı’nın iradesine uygun bir şekilde yöneten hükümdarlar, bu şekilde meşruiyetlerini kazanmışlardır. Bu dönemde, yöneticiler, Tanrı’nın emir ve yasaklarına bağlı kalarak ülkelerini idare etmeye çalışmışlar ve bu sayede toplumların kabul ve saygısını kazanmışlardır.
Ancak, bu dönemde Germen Krallıklarında yönetim yapısı biraz farklı bir şekilde işlemiştir. Germen Krallıklarındaki yöneticiler, genellikle kabilelerin liderleri olarak ortaya çıkmışlardır. Onların meşruiyeti, daha çok kabilelerin kabulüne ve desteğine dayanmıştır. Tanrısal meşruiyetten ziyade kabilesel bağlantılar ve liderlik yetenekleri, Germen Krallıklarındaki yöneticilerin iktidarlarının temelini oluşturmuştur.
Germen Krallıkları döneminde, ekonomik farklılıkların neredeyse olmadığı bir toplum yapısı hakimdi. Bu durumda, Germen Krallıkları’nda kralların seçilmesi pratiği yaygındı. Halk, kendi krallarını seçerken, bu seçimler sık sık geleneklere ve toplumsal normlara dayanıyordu. Seçilen krallar, gelenek ve göreneklere bağlı olarak devlet işlerini yönetmek ve halkın beklentilerini karşılamak zorundaydılar. Ayrıca, kralların geleneklere aykırı davranmaları durumunda, halk tarafından iktidardan uzaklaştırılmaları da mümkündü.
Ancak, zaman içinde Germen Krallıkları’ndaki meşruiyet anlayışı değişti. İlk başta, kralların meşruiyeti halk tarafından seçilmelerine dayanıyordu. Ancak kilisenin etkisinin artmasıyla birlikte, meşruiyetin kaynağı olarak kilise daha fazla kabul görmeye başladı. Kilise, kralların taç giyme ve yönetimde meşru olarak kabul edilmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Yeryüzü hâkimiyetinin Tanrı tarafından verildiğine inanan kilisenin kitleler üzerindeki etkisini kullanmak isteyen Frank Kralı Clovis ve Alman İmparatoru Charlemagne (Şarlman), papanın elinden taç giyerek Roma kültürüne bağlı Hristiyan halkın ve din adamlarının desteğini almış ve böylece iktidarlarını güçlendirmişlerdir. Bu dönemde, Doğu Roma İmparatorluğu da Tanrı’dan gelen meşruiyet ilkesini benimseyerek yönetilmiştir. Aynı şekilde, İslam dünyasında da din kaynaklı meşruiyet anlayışı oldukça etkindir.
Frank Kralı Clovis ve Alman İmparatoru Charlemagne, hükümetlerini dini bir temel üzerine inşa etmişlerdir. Papadan taç giyme eylemi, kilisenin toplumsal gücünü kullanarak iktidarlarını pekiştirmek istemelerinin bir sonucudur. Bu, Roma kültürüne ve Hristiyanlık inancına bağlı olan insanlar ve din adamları arasında büyük destek bulmuştur. Doğu Roma İmparatorluğu da Tanrı’nın iradesine dayanarak yönetilmiştir ve imparatorlar, Tanrı’nın temsilcileri olarak kabul edilmiştir.
Aynı dönemde, İslam dünyasında da dini meşruiyet anlayışı egemendi. İslam dünyasındaki liderler, dini ilkeleri temel alarak hükümetlerini yürütmüş ve bu sayede toplumlarını bir arada tutmuşlardır. Bu dönemdeki liderler, Tanrı’nın iradesini yeryüzünde temsil ettiklerine inanmışlar ve bu inançları, meşruiyetlerini pekiştirmek için kullanmışlardır.
Emeviler Dönemi‘nde yöneticlerinin halife unvanını kullanması ve Abbasi halifelerinin Allah’ın yeryüzündeki temsilcileri olduklarını söylemeleri bu anlayışın bir ürünüdür. Sasanilerde hükümdarların Zerdüştlük dininin simgesi olan kutsal ateşin koruyucusu olarak kabul edilmesi, Çin Uygarlığı’nda imaparatorlara “Tanrı’nın Oğlu” unvanının verilmesi ve ilk Türk devletlerindeki kut inancı İran ve Orta Asya’da kurulan devletlerde de yöneticilerin meşruiyetlerini dine dayandırdıklarını göstermektedir.
Siyasi Yapıların Maddi Kaynakları
a. Coğrafi Yapı, Hayat ve Geçim Tarzı
Fransa, Almanya, Kuzey İtalya, Hollanda ve Belçika’yı içine alan Karolenj İmparatorluğu geniş tarım alanlarına sahip bir bölgede kurulmuştur. İmparatorluk Alp Dağları üzerindeki vadi ve geçitler yardımıyla Akdeniz dünyası ile haliç ve nehirler vasıtasıyla da Kuzey Avrupa ile bağlantı kurmuştur. Baltık Denizi’nden çıkan ringa balığı, kereste, katran, hayvansal yağlar, kürk, deri, bal, bal mumu, yün ve kehribar kuzey kavimlerinin Karolenj İmparatorluğuna taşıdıkları önemli ticari mallar arasında yer almıştır.
Orta Çağ’da coğrafi yapı devletlerin ticaret alanında gelişmesine yol açmıştır. Venedik ve Cenevizlilerin Akdeniz ticaretini ellerinde tutmaları, İngiltere’de krallık gelirlerinin büyük bölümü koyun yetiştiriciliğinden sağlamaları, Fransa’da bağcılık ve kumaş endüstrisinde kullanılan çivit otu ile stratejik bir ürün olan tuz madenine sahip olunması bu duruma örnek gösterilebilir. İran coğrafyasının avantajlarından yararlanan Sasaniler Hint Okyanusu’nda, Orta Asya’da ve Güney Rusya’da uluslararası ticarete egemen olmuşlardır.
Bizans İmparatorluğu’nda Çin ve Hindistan’dan gelen ticari ürünlerin Avrupa’ya sevk edilmesi, Bizanslı tüccarlar sayesinde olmuştur. Çin-Bizans ticaret hattının geçtiği yollar üzerinde hüküm süren Sasanilerle yaşanan İpek ticareti rekabeti zaman zaman savaşlara yol açmıştır. Moğol İmparatorluğu’nun merkezi konumundaki İç Asya’da iklim şartlarının tarıma uygun olmaması hayvancılık ve ticari faaliyetleri ön plana çıkarmıştır.
Orta Çağ dünyasında Soy Dayanışması
Orta Çağ devletlerinde görülen soy dayanışması önemli bir maddi güç unsuru olarak kabul edilmiştir. Halifeliği saltanat sistemine dönüştüren Emeviler önemli makamlara Arapları getirerek soy dayanışmasına dayanan devlet modeli kurmuşlardır. İslam dünyasında meşruiyetini soya dayandıran bir diğer devlet de Fâtımilerdir. Soylarını Hz.Muhammed’in kızı Hz.Fatıma’ya dayandıran bu devlette, Şiilikte var olan “Mehdi’nin Fâtımi ailesinden geleceği” inancı nedeniyle halifeler mehdi (kurtarıcı) unvanını kullanmışlardır.
Orta Çağ Avrupasında yönetimi ele geçiren hanedanlar kendi soylarından gelen insanları ayrıcalıklı bir yere koyarken onların dışında kalan toplulukları kendilerine eşit kabul etmemişlerdir. İran uygarlığında özellikle Sasaniler yönetimde soy birlikteliğine önem vermişlerdir. Babadan oğula geçen yüksek mevki ve makamlar tek bir aile içinde nesiller boyunca devam etmiştir.
Orta Çağ dünyasında silahlı güç
Orta Çağ’da kurulan devletler siyasi güçlerini güçlü ordular kurarak sağlamışlardır. Onlu sisteme göre dizayn edilen Moğol ordusu; at üzerinde ok kullanabilen, hareketli, hafif süvarilerden meydana gelmiştir. Değişik iklim ve arazi şartlarında savaşabilecek şekilde disiplinli ve iyi bir şekilde eğitilen Moğol ordusundaki askerler genellikle ok, yay, mızrak ve pala gibi silahlar kullanmışlardır.
Güçlü manevra kabiliyetine sahip olan gemileriyle istedikleri alana kolayca çıkarma yapan Vikingler sürpriz baskınlar yaparak düşmanlarını kolayca alt etmişlerdir. Silah olarak genellikle balta ve kalkan kullanan Vikingler, savaşçılıkları sayesinde İsveç, Norveç, Danimarka ve İzlanda’ya hâkim olmuşlardır. Onlu sisteme göre kurulan Sasani ordusu piyade ve süvarilerden oluşmuştur. Süvariler İran’ın soylu ailelerinden seçilmiştir. Ordu vasal devletlerin gönderdiği askerî birlikler ve savaş filleri ile güçlendirilmiştir. Bizans ordusunun asıl gücünü, eyalet birlikleri oluşturmuştur. XI. yüzyılın ikinci yarısında ise ücretli askerler ordunun aslî unsuru hâline gelmiştir. Bizans ordusunda; İngiliz, Frank, Norman, Bulgar, Gürcü, Peçenek, Kıpçak, Uz gibi ücretli askerler görev almıştır.
Orta Çağ Dünyada Devlet Yönetimi ve Güç Paylaşımı
Perslerin uyguladığı satraplık idaresi, Büyük İskender ve Roma İmparatorluğu’na örnek olmuştur. Patriciler, plebler ve köleler olmak üzere üç sınıfa ayrılan Roma’da, danışma kurulu olan senatoya, sadece soylular girebilmiştir. Senatoda görev yapan soylu sınıfa patrici, Roma’ya sonradan gelip yerleşenlere de pleb adı verilmiştir. Köleler ise işgal altındaki ülkelerden getirilen, patricilerin emrinde, evlerde ya da tarlalarda işçi olarak çalışan sınıftır.
Sasanilerde de yönetimde aristokratlar etkilidir. Danışma meclisinde Sasanilerin soya bağlı hanedan üyeleri etkin olmuştur. Sasani İmparatorluğu’ndaki siyasi meşruiyet ve idari yapı, dinî bir karakter taşımaktadır. Toplumun, toprak sahipleri ve avam halk olarak iki temel sınıfa bölündüğü Çin’de yönetim, imparatora karşı yükümlülükleri olan toprak sahiplerinin elindeydi. Avam tabakasının büyük çoğunluğu köylü, toprak sahipleri ise soylu ailelerdir.
Moğol İmparatorluğu’nda kurultay adında bir danışma meclisi vardı. Kurultaydaki görevliler liyakat esasına göre seçilmiştir. Romalıların eski gücünü kaybettiği dönemde Avrupa’da feodal siyasi yapılar ortaya çıkmıştır. Ayrıca oluşan siyasi boşluğu Katolik kilisesi ve feodal sistem doldurmuştur.