Üçüncü Kişi Anlatıcı
3. Kişi (Üçüncü Şahıs, O) Anlatıcı
Üçüncü Şahıs Anlatıcı, edebiyatın çeşitli dallarında, özellikle de roman ve hikaye yazımında sıkça rastlanan anlatıcı çeşitlerinden biridir. Bu özel anlatım biçiminde, yazar, hikayeyi “üçüncü şahıs” perspektifiyle, yani “O” kişi zamiri aracılığıyla sunar. Bu anlatım tarzı, kendi içerisinde farklı alt kategorilere ayrılarak çeşitlenme gösterir. Bu nedenle, 3. Kişi Anlatıcı’yı daha kapsamlı bir biçimde kavrayabilmek adına, bu alt türlerin her birinin detaylıca incelenmesi gerekmektedir.
Üçüncü Şahıs Anlatıcı, genellikle iki ana alt kategoriye ayrılır: Sınırlı ve Hâkim. Sınırlı III. Şahıs Anlatıcı, genellikle tek bir karakterin bilincine giriş yapar ve olayları bu karakterin bakış açısı üzerinden aktarır. Buna karşın, Hâkim Üçüncü Şahıs Anlatıcı, hikayedeki tüm karakterlerin iç dünyalarını, düşüncelerini ve hissetiklerini bilmekte ve okura aktarmaktadır.
Her iki tür de, olayların akışını ve karakterlerin iç dünyalarını farklı açılardan ele alarak, esere derinlik ve çok yönlülük katar. Aynı zamanda, bu çeşitlenme, yazarın, hikayeyi ve karakterleri daha geniş bir perspektiften ele almasına ve okurun da eseri daha zengin bir bakış açısıyla değerlendirmesine olanak tanır.
Üçüncü Kişi Ağzından Anlatıcıya Örnekler
“Sonbaharın Melodisi”
Sonbaharın geldiği bir gün, küçük kasabanın parkında bir kadın oturuyordu. Adı Emma’ydı ve sonbaharın renkleri onu her zaman büyülemişti. Sararmış yapraklar, hafif esen rüzgarla dans ediyor ve yerde çıtırdıyordu. Emma, parkın ortasında bulunan eski bir salıncakta oturuyordu. Gözleri, ağaçların arasından süzülen güneş ışığında kaybolmuştu. Hafif bir tebessümle geçmişe daldı. Sonbaharın güzelliği, onun en güzel anılarını hatırlatıyordu.
Çocukları, parkta oynarkenki mutluluğunu hatırladı. Kızı Sarah’ın ilk bisiklet sürüşü, oğlu Liam’ın ağaçlarda tırmanış denemeleri… Tüm bu anılar, kalbindeki sıcaklığı yeniden hissettiriyordu. Aniden, parkta bir piyano melodisi duyulmaya başladı. Emma başını çevirdi ve yaşlı bir adamın parkın köşesindeki bir bankta piyano çaldığını gördü. Melodisi, sonbaharın hüznünü ve güzelliğini tam olarak yansıtıyordu. Emma, bir an için gözlerini kapattı ve müziğin büyüsüne kapıldı.
Sonra yavaşça kalktı ve piyanistin yanına doğru yürüdü. Adamı tebessümle selamladı ve ona teşekkür etti. Adam, Emma’ya piyanoyu çalmaya ne zaman başladığını sorduğunda, Emma anlattı. Parkta oturup sonbaharın tadını çıkarmayı sevdiğini ve bu anların onun için çok özel olduğunu dile getirdi.
Adam, Emma’ya teşekkür etti ve “Sonbaharın Melodisi” adını verdiği bu bestesini onun için çalmaya başladı. Melodi, sonbaharın güzelliğini ve yaşamın geçici doğasını yansıtıyordu. Emma, bu anı sonsuza kadar hatırlayacak ve sonbaharın güzelliğini, yaşamın kıymetini daha fazla takdir edecekti.
Bu öykü, üçüncü kişi ağzından anlatılmıştır, yani olaylar ve karakterler dışarıdan bir gözlemci tarafından aktarılmaktadır. Bu tür öyküler, olayları daha nesnel bir bakış açısıyla sunar ve karakterlerin iç düşüncelerine doğrudan girmeden davranışlarını ve duygularını gözlemleyerek anlatır.
Bu öyküde, Emma adlı karakter sonbaharın güzelliğini ve eski anılarını düşünerek parkta otururken, yaşlı bir piyanist tarafından çalınan bir melodiyi duyar. Bu müzik, onun için sonbaharın güzelliğini ve yaşamın değerini yeniden keşfetmesine yol açar. Üçüncü kişi ağzı, okuyucuya olayları dışarıdan bir gözlemci perspektifinden sunar ve karakterlerin duygusal deneyimlerini dolaylı olarak aktarır.
III. Şahıs Anlatıcı Örneği 2
“Kayıp İstanbul”
İstanbul’un tarihi sokaklarında, genç bir fotoğrafçı olan Aylin, kayıp bir hazineyi aramaktaydı. Yıllardır bu hikayeye inanmıştı. Hazine, İstanbul’un en eski semtlerinden birinde, tarihi bir çeşmenin altında gömülü olduğuna dair bir efsaneye dayanıyordu.
Bir sonbahar günü, Aylin bu efsaneyi kanıtlayabilecek bir belgeye ulaştı. Eski bir kitapta bulduğu harita, hazineyi bulabileceği yeri işaret ediyordu. Görevini ciddiye alarak, haritadaki ipuçlarını takip etmeye başladı.
Harita, onu İstanbul’un eski mahallelerinden birine yönlendirdi. Daracık sokaklarda, yüzyıllar öncesinin izlerini ararken, insanların hala unuttuğu eski çeşmeyi buldu. Ancak çeşmenin altında hazine değil, tarihi bir mektup buldu.
Mektup, İstanbul’un geçmişine dair önemli bilgiler içeriyordu. Aylin, bu mektubun büyük bir tarihi sırrı ortaya çıkarabileceğini düşündü. Ancak bu keşfinin sadece kendisi için değil, İstanbul’un tarihine de katkı sağlayabileceğini biliyordu.
Aylin, mektubu tarihçilere ve müze uzmanlarına gönderdi. Mektup, İstanbul’un tarihiyle ilgili yeni bilgilere ışık tuttu ve kentteki arkeolojik kazıların başlamasına yol açtı. Aylin’in kayıp hazineyi bulamamış olabilir, ancak kentin tarihine katkı sağlayan bir keşif yapmıştı.
Bu öykü, III. kişi ağzından anlatılmıştır, yani olaylar ve karakterler dışarıdan bir gözlemci tarafından aktarılmaktadır. Bu tür öyküler, olayları daha nesnel bir bakış açısıyla sunar ve karakterlerin iç düşüncelerine doğrudan girmeden davranışlarını ve duygularını gözlemleyerek anlatır. Bu öyküde, Aylin adlı karakter İstanbul’da kayıp bir hazineyi ararken, beklenmedik bir şekilde tarihi bir mektup bulur.
Bu mektup, kentin tarihine dair yeni bilgilere ulaşılmasına yol açar ve Aylin’in keşfi sadece kendi yaşamına değil, aynı zamanda İstanbul’un tarihine de katkı sağlar. Üçüncü kişi ağzı, okuyucuya olayları dışarıdan bir gözlemci perspektifinden sunar ve karakterlerin duygusal deneyimlerini dolaylı olarak aktarır.