Dillerin Doğuşu ile İlgili Kuramlar
Dillerin (Konuşmanın) Doğuşu
Dil, insanların iletişim kurmak için kullandığı bir araçtır. Dillerin doğuşu, insanlığın tarihi kadar eski bir konudur. Ancak, bu konuda net bir tarih vermek zordur, çünkü dilin ortaya çıkışı ve evrimi, araştırmacılar tarafından hala tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak, dilbilimciler, dilin evriminin, insan türünün gelişimiyle yakından ilişkili olduğunu ve insanların toplumsal ve kültürel gelişimlerinin bir sonucu olduğunu düşünmektedir.
Dilin ortaya çıkışı konusunda çeşitli teoriler vardır. Bunlardan biri, dilin doğal bir oluşum olduğu teorisidir. Bu teoriye göre, insanlar iletişim kurmak için kendi kendilerine dil geliştirdiler. Bu teoriye göre, dilin ortaya çıkışı, insan türünün evrimiyle yakından ilgilidir. İnsanlar, beyinlerinin gelişmesiyle birlikte, daha karmaşık düşünceleri ifade etmek için daha karmaşık bir iletişim sistemi geliştirdiler.
Bir diğer teori ise, dilin toplumsal bir oluşum olduğu teorisidir. Bu teoriye göre, insanlar, bir arada yaşamaya başladıklarında, birbirleriyle daha etkili bir şekilde iletişim kurmak için bir dil geliştirdiler. Bu teoriye göre, dil, insanların toplumsal ihtiyaçlarına cevap vermek için ortaya çıktı.
Dilin evrimi, zamanla ve yerleşik bir toplumda kullanılmasıyla gerçekleşir. Dil, insanların düşüncelerini, hislerini ve duygularını ifade etmek için kullandığı bir araçtır. Dil, öğrenilebilen ve öğretilebilen bir beceridir. Dilin evrimi, zamanla insanların düşüncelerinin, hislerinin ve duygularının daha karmaşık hale gelmesiyle birlikte gerçekleşir.
Dilin evrimi, tarihsel olarak farklı dönemlerde farklı şekillerde gerçekleşmiştir. İlk dil, muhtemelen seslerden oluşan basit bir iletişim sistemiydi. İnsanlar, daha sonra semboller ve işaretler gibi farklı araçları kullanmaya başladılar. Bu araçlar, insanların düşüncelerini ve hislerini daha iyi ifade etmelerine yardımcı oldu.
Dilin evrimi, zamanla daha karmaşık hale geldi ve farklı diller ortaya çıktı. Farklı diller, farklı toplumlarda gelişti ve farklı kültürler tarafından şekillendirildi. Dünya genelinde, farklı dillerin konuşulduğu farklı coğrafyalarda, dilin evrimi farklı hızlarda gerçekleşti ve bu, farklı dillerin farklı düzeylerde karmaşıklık göstermesine neden oldu.
Diller, zamanla değişir ve evrim geçirir. Dilin evrimi, farklı faktörler tarafından etkilenir. Bu faktörler arasında, toplumsal, kültürel ve teknolojik değişimler, göç, ticaret, savaş ve işbirliği gibi faktörler yer almaktadır.
Dilin evrimi, dilbilimciler tarafından incelenir. Dilbilimciler, dilin evrimi hakkında araştırmalar yaparak, farklı dillerin nasıl geliştiğini ve nasıl değiştiğini anlamaya çalışırlar. Dilbilimciler, dilin evrimi hakkında teoriler geliştirerek, dilin geçmişini ve geleceğini anlamaya çalışırlar.
Dillerin doğuşu, insanlığın tarihi kadar eski bir konudur ve dilin evrimi, insanların toplumsal ve kültürel gelişimleriyle yakından ilişkilidir. Dilin evrimi, zamanla ve yerleşik bir toplumda kullanılmasıyla gerçekleşir. Dilin evrimi, farklı faktörler tarafından etkilenir ve farklı dillerin farklı düzeylerde karmaşıklık göstermesine neden olur. Dilbilimciler, dilin evrimi hakkında araştırmalar yaparak, farklı dillerin nasıl geliştiğini ve nasıl değiştiğini anlamaya çalışırlar.
Dilin ortaya çıkışı ile ilgili görüşler iki merkezde toplanır: Dilin tek bir kaynaktan ortaya çıktığı düşüncesi (Bu düşünceye sahip insanlara monojenistler adı verilir.) ve dillerin ayrı ayrı kaynaklardan doğup geliştiği düşüncesi. (Bu düşünceye sahip kişilere de polijenistler adı verilir.)
Dillerin Doğuşu ile İlgili Kuramlar
a) Yansıma Kuramı
Alman bilim adamı Max Müller tarafından ortaya atılmıştır. Bu kurama göre dil, ses çıkaran bütün varlıkların sesinden yani yansıma sözcüklerden ortaya çıkmıştır. Hayvanların çıkarmış olduğu sesler, rüzgârın uğultusu, suların çağıltısı gibi tabiatta var olan sesler aracılığıyla insanoğlu ilk kelimesini oluşturmuştur.
b) Ünlem Kuramı:
“Ünlem Kuramı”, özellikle dilbilim alanında tartışmalara neden olan bir teoridir. Bu teoriye göre, insanların düşünceleri ve davranışları, içinde bulundukları dili konuşma biçimleri üzerinden şekillenir. Yani, insanların kullandığı dil, düşüncelerinin ve davranışlarının temel belirleyicisidir.
Bu teori, dilin insan davranışlarını şekillendiren bir araç olduğunu öne sürmektedir. Dil, düşüncelerimizi ifade etmek için kullandığımız bir araç olduğu kadar, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı da şekillendiren bir araçtır.
Ünlem kuramı, dilin ve insan davranışlarının birbirine bağlı olduğunu öne sürmektedir. Dilbilimciler ve diğer araştırmacılar, bu teoriyi destekleyen ve karşı çıkan farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Bazı dilbilimciler, dilin insan davranışlarını şekillendiren tek belirleyici olmadığını savunurken, diğerleri dilin insan davranışlarını önemli ölçüde etkilediği görüşündedir. Her iki görüşün de argümanları bulunmaktadır.
Ünlem kuramı, insanların dili kullanma biçimleriyle düşünceleri ve davranışları arasındaki bağlantıya işaret eder. Bu teori, insan davranışlarını anlamak için dili anlamak ve incelemek gerektiği fikrine dayanır.
Bu kurama göre dil, duyguları belirten seslerden yani ünlemlerden ortaya çıkmıştır. İnsanların farklı olay ve durumlarla karşılaşması sonucunda oluşan hislerin tesiriyle çıkardıkları ünlemlerin kelimelere evrildiğini, farklı kavramlara karşılık geldiğini savunmuşlardır. Yansıma kelimelerde olduğu gibi, ünlemlerin de tüm dillerin söz varlığına yerleşmeleri doğaldır. Türkçedeki oflamak, inlemek gibi fiilleri örnek verebiliriz.
c) İş Kuramı:
Birlikte iş yapmanın, ortak çalışmanın dilin doğuşunda etkili olduğunun esas alındığı kurama verilen addır. Buna göre ilk insanın, kazmak, kesmek, vurmak işleriyle uğraşırken çıkardığı bazı seslerden dildeki ilk kelimeler ortaya çıkmıştır.
ç) Ruh Bilimsel Kuram:
Ruh bilim verilerinden yararlanan Alman bilim adamı Wunt, dilin doğuşunu sesli mimik ve jestlere bağlar. Buna göre ilk insan da tıpkı çocuk gibi karşısındakine düşüncesini, isteğini anlatabilmek için bazı yansıma sesleri çıkarmış ve her ses için de ayrı jest ve mimik ortaya koymuştur. Böylece ortaya bir jest dili çıkmış ve neticede kelimeler de bu jest dilinden doğmuştur. Bu kurama göre dil, başlangıçtan bugünkü duruma gelen kadar mimik, benzetme ve semboller basamağı olmak üzere üç basamaktan geçmiştir.
d) Güneş Dil (Teorisi) Kuramı:
Kuramın ortaya çıkışı: 1935 yılında Viyanalı Dr. Phill Hermann Kvergiç’in, 41 sayfalık bir çalışması olan “Türk Dillerinin Psikolojisi” henüz yayımlanmadan Mustafa Kemal Atatürk’e iletilmişti. Sosyoloji ve Antropoloji araştırmalarının verileriyle psikanaliz görüşlerini birleştiren Kvirgitsch, kendi metodunu Türkçe, Moğolca, Mançuca, Tunguzca, Çince, Fince, Macarca, Japonca ve Hititçeye uyarlamıştır. Bu teoriye göre dilin doğuşunda ilk etken güneştir.
Atatürk’ün incelediği bu çalışmanın incelenmesi ve araştırılması isteğini o zamanki Türkologlar temelsiz ve faydasız bulmuşlardı. Atatürk’ün ısrar etmesi üzerine Hasan Reşit, Naim Nazım ve Abdülkadir İnan gibi dil bilimcilerden oluşan bir kurul “Türk Dillerinin Psikolojisi” makalesinden “Güneş Dil Teorisi” meydana getirmişlerdi. İnsanlık tarihinin en eski dilinin Türk dili olduğu savı, bu teorinin en önemli noktasıydı.
Güneşin gücü, ısı ve ışık kaynağı olması, büyüklüğü, güç, hareket ve süreklilik göstermesi İnsanoğlunun kafasında güneşle ilgili birçok kavramın da şekillenmesini sağlamıştır. Bu kurama göre bütün dillerdeki ilkel kökenler Sümerceden doğmuştur. Dil felsefesiyle de ilgili olan bu kuram 1935-1936 yıllarında Türk dilcileri tarafından ortaya atılmış ve o dönem ulus bilincini yerleştirmek amacıyla Atatürk tarafından da araştırılması teşvik edilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bu teorinin araştırılmasını istemesindeki en büyük etken Avrupalıların Türkleri aşağılayan tarih tezleriyle hesaplaşma çabası olarak düşünülebilir. Mustafa Kemal Atatürk, Türk halkında kendisine güvenen ve öz saygısı olan bir ulus yaratmak istiyordu. Avrupalıların Türkleri dışlamasına cevap olarak “Türkçe, Taş ve Maden devri gibi çok eski çağlarda kültür sözcüklerini göç yolu ile tüm dünya dillerine yayan eski, köklü ve büyük bir kültür dilidir.” imajı yaratılacaktı.