Türeyiş Destanı
Türeyiş Destanı Nedir? İçeriği Hakkında Kısaca Özet Bilgi
Orta Asya’da yaşamını sürdüren Türkler, Büyük Hun Devleti ile Gökürk Devleti arasındaki dönemde Çinliler tarafından “Kao-çı” adıyla anılırlardı. “Kao-çı” terimi, Çince’de “yüksek tekerlekli arabası olan” anlamına gelir. Bununla birlikte, Çinliler aynı zamanda bu topluluğa “T’ieh-le” adını da verirlerdi. Bu kelime, Türkçe “Töles” kelimesinin Çince ağzına uyarlanmış halidir. Töles Türkleri, Kök Türk Devleti‘nin merkezini oluşturan Türk boyudur ve Çin kayıtlarına göre, Tölesler (ve diğer Türkler) kurtlarla ilişkilendirilirdi.
Çin kaynaklarına göre, Tölesler’in ve diğer Türkler’in şarkıları, kurt ulumasına benzerdi. Bu, atalarının kurt olduğu inancıyla ilgilidir. Türklerin zamanımızda da söylediği “uzun hava, bozlak, maya” gibi halk ezgileri, Çinlilerin bahsettiği kurt ulumasına benzer bir yapıdadır.
Çinliler, Tölesler’in şarkılarının bu özelliği nedeniyle onlara “Kurt Türkleri” adını vermişti. Ancak, Türkler’in kendileri için kullandıkları isimler, bu atalara daha yakın bir referans sağlar. Töles Türkleri’nin kökenleri hakkında, Çinli kaynaklar dışında da farklı teoriler vardır. Bazı araştırmacılar, Tölesler’in İskit kökenli olduğuna inanırlar. Bununla birlikte, Tölesler ve diğer Türk boylarının Orta Asya’nın tarihindeki önemi, hala birçok araştırmacı tarafından incelenmektedir.
Orta Asya’daki Türk topluluklarının tarihi oldukça ilginçtir. Bazı kayıtlara göre, Töles ve Kao-çı kelimeleri sadece Uygur Türkleri ile bağdaştırılırken, aslında Töles adı Asya Hun Devleti ile Kök Türk Devleti arasındaki dönemde Türkler’e verilmiş bir addır ve tüm Türk boylarının atalarıdır. Bu nedenle, Uygurlar’ın ataları olduğu gibi Oguz, Karluk, Kıpçak gibi diğer Türk boylarının da ataları arasında yer almaktadırlar.
Bununla birlikte, tarihi kayıtlar Uygurlar ile Oguzların aynı boy kökeninden geldiklerini ortaya koymaktadır. Bu iki boy sonradan ayrılmış olsa da, tarihsel olarak birbirlerine oldukça yakınlar. Tip bakımından da Oguzlar ile Uygurlar birbirine benzerler ve bu durum Türk topluluklarının genelinde de görülebilir. Özellikle, bugünkü Türkmenler, Azeriler, Anadolu Türkleri ve diğer Ön Asya Türkleri Oguzlar’a benzerken, Uygurlar’ın izleri de görülmektedir.
Tarih boyunca, Oguz ve Uygur adları hep birlikte anılmıştır. Örneğin, “Tokuz Oguz-On Uygur” gibi. Bu da Türk topluluklarının birbirlerine olan yakınlığının ve ortak kökenlerinin bir kanıtıdır. Tüm bunlar, Türkler’in tarihsel ve kültürel zenginliklerini gösterirken, aynı zamanda Türk halkının birliğinin de önemini ortaya koymaktadır.
Türeyiş Destanı Konusu
Bir Hun Hakanı iki güzel kız çocuğu sahipti ve Hunlar, kızlarının insanlarla evlenemeyecek kadar güzel olduğuna inanıyordu. Hakan da aynı düşüncede olduğundan kızlarını insanlardan uzak tutmak için yüksek bir kuleye kapattı. Tanrısına yalvarmaya başladı ve Bozkurt şeklinde bir tanrı çıkageldi ve kızlarla evlendi. Çiftin çocuklarına Dokuz Oguz – On Uygur adı verildi ve hepsi Bozkurt ruhunu taşıyarak çoğaldı.
Türeyiş Destanı Özet
Hun kaganlarının güçlü ve akıllı kızlarına dair bir efsane anlatılır. Bu efsaneye göre, kızlar babaları kadar cesur ve zeki idiler. Kagan, kızlarının kıymetini çok iyi biliyordu ve onları herhangi birine evlendirmek istemiyordu. Bu nedenle, Tanrı’nın onlar için en uygun eşi seçeceğine inanıyordu.
Sonunda, kagan kızlarını ülkesinin en ücra köşesinde, insan ayaklarının nadiren geldiği bir yere götürdü. Orada, yüksek bir tepenin başına yerleştirerek, Tanrı’nın seçeceği kişiyi beklemelerini söyledi. Kızlar, tepenin başında beklemeye başladılar ve zaman geçtikçe bu yer onların evleri gibi oldu.
Bir gün, yaşlı bir Bozkurt ortaya çıktı ve tepenin etrafında dolaşmaya başladı. Kızlar, kurdun onları ziyaret ettiği için mutlu oldular ve onunla konuşmaya başladılar. Ancak, Bozkurt kızların yanına yaklaşmadı. Yine de kızlar onunla sohbet etmeye devam ettiler ve onunla aralarında bir bağ oluştu.
Efsaneye göre, bu kurt gerçekten de Tanrı’nın bir elçisiymiş. Bozkurt kızların masumiyetini ve akıllarını sevmişti. Kızlar, kurdun onlara getirdiği öğütleri dikkate alarak yaşamaya devam ettiler.
Küçük kız, kurdun yaklaştığını görünce kardeşine heyecanla şöyle dedi: “Bak kardeşim, Tanrı bize bir kurdu gönderdi, evlenmek için belki de! Ne dersin?” Kardeşi önce isteksiz görünse de, küçük kızın ısrarları sonucu onu takip etti. Bir kez kurdun yanına vardıklarında, küçük kız hemen onunla ilgilenmeye başladı. Kardeşi ise şüphelerle doluydu, ancak ne yazık ki küçük kızın etkisinden kurtulamadı ve sonunda kurdun teklifini kabul etti.
İkisi de tepeden aşağı inerek kurdun yuvasına geldiler ve burada evlendiler. Evliliklerinden birçok çocukları oldu ve hepsine Tokuz Oguz-On Uygur (Dokuz Oğuz-On Uygur) ismi verildi. Bu çocukların sesleri, Bozkurt sesine benziyordu ve birer Bozkurt ruhu taşıdıkları düşünülüyordu. Sonunda, Tölesler bu kız ve kurdun soyundan geldikleri kabul edildi.
Öte yandan, diğer Kök Türk efsanelerinde, kurt dişi olarak tasvir edilirken Oguz Kagan Destanı’nda kurt erkek olarak görülmektedir. Çin kaynakları da hükümdarın kızlarını tepede bıraktığı yerden bahseder ve eski Türkler’de “Kutsal Dağ” ve “Gök Dağı” inancı büyük bir önem taşır. Aslında Ergenekon adı, kutsal dağın ardındaki yurdu ifade eder.
Kısacası, kurt ve kızın evliliği, Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir ve birçok efsaneye konu olmuştur. Bu efsaneler, Türk toplumunun kökenlerine ve inanç sistemlerine ışık tutar.
Destanların Tarihi Gelişimi
Buraya kadar kısaca tanıtmaya çalıştığımız Türklerin ilk dönem edebî eserleri olan Türeyiş Destanı, Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı, Oğuz Kağan Destanı, Şu Destanı, Alp Er Tunga Destanı, Yaradılış Destanı bugünkü bütün Türk Cumhuriyet ve boylarının ortak destanları olarak kabul edilmektedir.
Muhtemelen XV. yüzyılda yazıya geçirildiği kabul edilen “Dede Korkut hikayeleri“nin Hun-Oğuz Destan dairesinden ayrılmış destan parçası olduğu görüşü oldukça yaygındır.
Dede Korkut Hikâyeleri ve bu hikayelerin hem anlatıcısı hem de kahramanlarından biri olan Dede Korkut bütün Türk dünyasında tanınan sözlü ve yazılı gelenekte yaşatılan önemli eserlerden biridir. Türklerin X. yüzyılda büyük kitleler halinde islâmiyeti kabul etmelerinden ve Oğuzların büyük bir bölümünün batıya bugünkü Anadolu topraklarına göçmelerinden sonra gerek Orta Asyada gerek Anadolu , Balkanlar ve Orta Doğuda, Türkler farklı siyasî birlikler içinde yaşamışlardır.
X. yüzyıldan sonra teşekkül eden destanlardan Köroğlu dışındakiler Türk topluluk ve guruplarının iletişimleri ölçüsünde yaygınlaşmıştır. Köroğlu destanı XVI. yüzyılda Anadolu’da teşekkül etmiş ve hemen hemen bütün Türk dünyası tarafından benimsenmiş ve çeşitlenerek içlerinde yaşatılmaktadır.
İslamiyetten Sonraki Türk Destanları Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han X. yüzyılda islâmiyeti resmen devlet dini olarak kabul etmiştir. İslamiyet!ten sonra ilk teşekkül eden destan da bu hükümdarın islâmiyeti kabul ve yaymak için yaptığı mücadelelerin efsanelerle zenginleştirilerek anlatımıyla doğmuştur.