Türk Edebiyatının Dönemleri Sınıflandırılması Tarihi Gelişimi ve Oluşumu
İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı, tarih öncesi devirlerden başlar, Türklerin İslamiyet’i kabul ettikleri 9. ve 10. asırlara kadar sürer. Bu devrede sözlü Türk edebiyatı ve yazılı Türk edebiyatı olmak üzere iki grupta incelenen edebiyatımız, şu alt başlıklara göre değerlendirilir:
Sözlü edebiyat:
Edebiyatın kökenlerine dair bir bakış açısıyla ele alındığında, yazılı edebiyatın öncesi olarak sözlü edebiyatın varlığı göze çarpar. Bu, yazıdan önceki dönemlerde sözlü geleneğin geliştiği ve daha sonra yazılı edebiyatın temellerinin atıldığı bir süreci işaret eder. Türklerin edebiyatı da bu evrimsel süreçten nasibini almıştır.
Tıpkı diğer ulusların edebiyatları gibi, Türklerin edebiyatının da kökenlerinde dinsel unsurlar bulunur. Sözlü edebiyat ürünlerinin doğuşu, özellikle dini ritüeller ve törenler sırasında ortaya çıkar. Bu dönemde yazılı bir geleneğin henüz olmadığı düşünülürse, sözlü anlatılar ve şiirler, toplumun kültürel hafızasını oluşturan önemli araçlar haline gelir. Bu ürünler kuşaktan kuşağa aktarılır ve canlı tutulur.
Din, bu sözlü edebiyatın başlıca kaynağıdır ve dini metinler, mitler ve destanlar, bu geleneğin öne çıkan örneklerini oluşturur. Bu nedenle, Türklerin edebiyatının temelleri, inanç sistemleri ve dini ritüelleri çevreler. Bu dönemin ürünleri, daha sonraki yazılı edebiyatın oluşumuna da ilham kaynağı olmuştur.
Sözlü edebiyatın yazılı edebiyata evrilmesiyle birlikte, bu köklü gelenek, yazılı eserlerde de kendini göstermeye devam etmiştir. Dolayısıyla, Türk edebiyatının zengin mirası, sözlü edebiyatın dini ve kültürel ögelerinden beslenirken, yazılı edebiyatın da temellerini atmıştır. Bu köklü geçmiş, Türk edebiyatının önemli bir özelliğini oluşturur ve günümüzde hala etkisini sürdürmektedir.
Destan, koşuk, sagu, sav adı verilen mahsullere dayanır. Destanlar; savaşları, göçleri, tabiat olaylarını geniş bir şekilde anlatan eserlerdir.
Koşuklar, zamanımızdaki lirik şiirlerin, (koşmaların, aşk ve tabiat şiirlerinin) ilk şeklidir.
Sagular için, şimdilik, ağıt-mersiye türündeki eserler, diyebiliriz.
Savlar ise atalar sözü (durub-ı emsal, atasözleri) olarak kabûl edilir.
Bu devirdeki Türk edebiyatının kültür dâiresi gibi bir ölçünün yanında edebî türlere göre oluşan sınıflandırma metodu içinde incelendiğine de dikkat etmek gerekir.
Yazılı edebiyat:
Türk yazılı edebiyatının temelleri, yazının ilk kez kullanıldığı döneme dayanır. Bu dönemde Türkler, sözlü geleneklerini yazılı forma aktarma yoluna gitmişlerdir. Bu önemli dönemdeki yazılı eserler, Türk edebiyatının kökenlerini ve gelişimini anlamak açısından büyük bir öneme sahiptir.
Türkçe yazılı belgeler arasında en eski örneklerden biri, 6. yüzyıla tarihlenen Yenisey yazıtlarıdır. Ancak Türk yazılı edebiyatının en bilinen ve ilk örneklerinden biri, 8. yüzyıla ait olan Orhun Yazıtları’dır, diğer adıyla Köktürk Kitabeleri. Orhun Yazıtları, Türklerin edebî değeri yüksek ilk yazılı metinleridir ve Türk kültürünün yazılı bir ifadesini sunarlar. Bu yazıtların en dikkat çekici özelliği, dönemin dilinde, yani saf Türkçe olarak kaleme alınmış olmalarıdır. Bu, Türkçe’nin yazıya ilk geçişinin, dış etkilere kapalı, özgün bir dil olarak gerçekleştiğini gösterir.
Aynı dönemde, Uygurlar da kendi yazılı kültürel miraslarını oluşturmuşlardır. Uygur yazıtları, Türk edebiyatının bu erken döneminde yazılmış önemli eserler arasında yer alır. Bu yazıtlar, Uygur halkının kültürel ve dilî zenginliğini yansıtır.
Bu dönemde, Türkler kendi yazı sistemlerini de geliştirmişlerdir. Göktürk ve Uygur alfabeleri, bu yazı eserlerinin yazılmasında kullanılan özgün alfabelerdir. Bu alfabeler, Türk dilinin yazıya geçişinde önemli bir rol oynamış ve Türk yazılı edebiyatının temellerini atmıştır.
İlk ürünleri ise Orhun Abideleri (Göktürk Yazıtları) başta olmak üzere Yenisey Metinleri, Uygur Yazıtları’dır.
İslamiyet’in Kabulünden Sonraki Türk Edebiyatı, 10. asırdan 19. asra kadar süren devre ait isimlendirmedir Şiirin ağırlıklı olduğu bir devredir. Bu dönem için Halk Edebiyatı, Divan Edebiyatı, tekke (veya tasavvuf) edebiyatı gibi sınıflandırmalara dikkat edilir.
Halk Edebiyatı diye isimlendirilen grubun içindeki eserler, Türkler’in İslamiyet’i kabul etmeden önceki kültürünün bir devamıdır. Anonim halk edebiyatı ve Aşık edebiyatı adı verilen iki kolda geliştiği hükmü yaygındır. Bu gruba giren eserler, genellikle manzumdur ve daha çok hece ölçüsü ile yazılmıştır.
Divan Edebiyatı, kendine özgü bir sanat anlayışı, sınırlı bir duygu ve şiir dünyası, sanatlı bir dili, İslam dini ve tasavvufa dayalı bir düşünce örgüsü bulunan şekilci, kuralcı ve idealist bir edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatının etkisiyle aruz ölçüsünün ve mazmun denilen sembolik ifade kalıplarının kullanılması, onun karakteristiğidir. Klasik Edebiyat, Eski Edebiyat, Divan Edebiyatı, Ümmet Çağı Edebiyatı, İslami Edebiyat, Yüksek Zümre Edebiyatı, Havas Edebiyatı, Saray Edebiyatı, Enderun Edebiyatı diye de isimlendirilir.
Tasavvuf Edebiyatı ise, ana konusu İslamiyet olan ve tasavvufî düşünceyi işleyen eserleri içine alır. Tasavvuf edebiyatında varlık, yokluk, Yaratıcı, insan, hayat, ölüm gibi kavramlar genellikle vahdet-i vücut görüşü etrafında hikemî bir dille yorumlanır. Halk Edebiyatı’nın şekil özelliklerini taşıyan Tasavvuf Edebiyatı ürünleri, Tekke Edebiyatı başlığı altında incelenir; ancak bir eserin hangi şartlarla Tasavvuf Edebiyatı, Halk Edebiyatı, Divan Edebiyatı, Tekke Edebiyatı gibi sınıflandırma gruplarından birine girmesi gerektiği tartışılmaktadır.
Mesela Yunus’un veya Mevlana’nın eserleri hangi gruba girecektir? Bu husus, Türk edebiyatının bir bütün olduğu gerçeğinden hareketle açıklığa kavuşturulabilir. Bu edebiyatta hece vezni ile yazılan şiirler olduğu gibi aruz vezni de kullanılmıştır.
İslamiyet’in kabulünden sonraki Türk edebiyatı incelenirken iki inceleme ölçütü dikkat çeker: Asırlara göre belirlenen devirler ve edebî türler, ayrıca Divan Edebiyatı için aruz, mazmun, tür ve şekil; Halk Edebiyatı için hece, tür ve şekil gibi ölçütler de İslamiyet’in kabulünden sonraki dönemi incelemek için kullanılır.
Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı veya Yeni Türk Edebiyatı, 17. ve 18. asırdan gelen etkilerle, 19. asırdaki edebî eserlerin, Batı kültürüne meyletmesiyle başlar. Bu devirdeki Türk edebiyatı, zamanımıza kadar devam eden sosyal arayışların bir göstergesidir. Bu devirde de kültür ve medeniyet ölçütünden başka ikinci bir inceleme metodu, edebî topluluklara göre belirlenir.
Poetikalar, temalar, zihniyet farklılaşması, öne çıkan kavramlar, edebî türler, şekil ve muhteva özellikleri, teknik yapı, takdim hususiyetleri ve siyasi boğumlanmalar da yeni dönemin eser inceleme ölçütleri olarak karşımıza çıkar. Bu ölçütlerin oluşmasında tarihî, sosyal, siyasi gelişmelerle kültürel değişiklikler, hareket noktası olarak gösterilir.
Gelenekçi tasnife göre başlıca üç devirde incelenen Türk edebiyatının tarihî gruplandırması şu şema ile gösterilmektedir:
Türk Edebiyatının Dönemleri
a. İslamiyetin Kabulünden Önceki Türk Edebiyatı
b. İslamiyet Etkisindeki Türk Edebiyatı
c.Bati Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı
- Tanzimat Edebiyatı
- Servet-i Fünun Edebiyatı
- Fecr-i Ati Edebiyatı
- Millî Edebiyat
- Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
Türk edebiyatının üç ana dönemi yaygın olarak kabul edilen bu sınıflama, edebiyatımızın birbirinden kopuk ve ayrı kollarda geliştiğini göstermez. Bu metot, inceleme kolaylığı olsun diye yapılan tasnifin sonucunda ortaya çıkmıştır. Halk Edebiyatı içinde Divan şiirinin muhteva ve şekil özellikleri kol budak saldığı gibi Divan şiiri de Halk şiirinden etkilenmiştir. Yeni Türk Edebiyatı, batıya yönelmekle birlikte hem Halk Edebiyatı’nın hem de Divan Edebiyatı’nın serpilip geliştiği bir alandır. Bu etki, Yeni Türk Edebiyatı içinde bir bütün hâlinde devam eder.