Büyük Selçuklu Devlet Teşkilatı ve Yönetim Yapısı
Büyük Selçuklu Devlet Teşkilatı ve Yönetim Yapısı
Türk Devlet geleneğinin esasını teşkil ettiği Selçuklu devlet teşkilatı; Karahanlılar devleti, Gazneliler devleti ve Abbasiler devleti teşkilatlarından geniş ölçüde faydalanmıştır. İlk Türk devletlerindeki kut anlayışı Selçuklularda da devam etmiştir. Buna göre hükümdarın emretme yetkisini doğrudan Allah’tan aldığına ve Allah adına hüküm sürdüğüne inanılmıştır.
İslamiyet’ten önceki Türk devletleri geleneğinde olduğu gibi Büyük Selçuklu Devleti’nde de ülke, hükümdar ailesinin ortak malı kabul edilmiştir. Selçuklularda devletin tek temsilcisi sultandır. Töre ve yasaya aykırı olmamak şartıyla her hususta mutlak hâkim olan hükümdar, hiçbir zaman kutsal ve sorumsuz değildir.
Selçukluların Orta Asya Türk devletleri geleneğini sürdürdükleri en belirgin şekilde Dandanakan Zaferi’nden sonra toplanan kurultayda görüldü. Tuğrul Bey’in hükümdar ilan edilmesine Türk devlet geleneklerine uygun olarak bu kurultayda karar verildi. Tuğrul Bey de aynı geleneklere uygun olarak fethedilmiş ve fethedilecek toprakları hanedan üyeleri arasında paylaştırdı. Bununla birlikte “fetih hakkı” uygulamasının ülke topraklarının parçalanmasına yol açabileceği düşüncesiyle ilerleyen yıllarda merkeziyetçi bir politika izledi.
Eski İran devlet geleneğinin ve İslam medeniyetindeki tek hilafet anlayışının etkisiyle merkezî otoriteyi kuvvetlendirmeye yönelik adımlar attı. Bu amaçla vezirlik makamına İranlı yöneticileri tayin etti. Aynı şekilde devlet bürokrasisini de daha önce çeşitli İslam devletlerinde görev almış İranlı kâtiplere bırakmıştır.
Horasan merkezli kurulan Büyük Selçuklu Devleti, Türkler ve İranlılar olmak üzere başlıca iki gruptan oluşuyordu. Bu yüzden devlet teşkilatında iki grubun da etkisi görülmüştür. Selçuklularda vezirlik kurumunda Abbasiler, Sasaniler ve Gazneliler tesiri vardı. Devletin mülki teşkilatına İranlılar, askerî teşkilatına Türkler hâkim olmuştur. Böylece Selçuklu devlet teşkilatlanmasında İslam-İran geleneği de yer almıştır.
Selçuklu devletinden ülkenin hükümdarın ve ailesinin ortak malı sayılması sık sık taht kavgalarına yol açmıştır. Sultanlar, tarafından yayınlanan fermanlar kanun niteliğindedir. Selçuklu sultanları temelde Oğuz töresi denilen Türk geleneklerini korumakla birlikte devletlerini genel olarak İslam devletleri modeline göre teşkilatlandırdılar. Bu amaçla tahta geçtikten sonra Bağdat’taki Abbasi halifelerine mektup yazarak hükümdarlıklarının onaylanmasını istediler.
Ayrıca diğer İslam devletlerinde olduğu gibi halifenin verdiği unvanları kullandılar ve kendi adlarına hutbe okutup para bastırdılar. Selçuklu sultanlarının para, hutbe ve unvanlar dışında başka hâkimiyet sembolleri de vardı. Çetr (şemsiye), otağ (çadır), nevbet (askerî bando takımı) ile tuğ, sancak ve mühür bunların belli başlılarıydı.
Devletin mutlak yöneticisi olan Büyük Selçuklu sultanı iktaları dağıtmak asker ve sivil görevlileri tayin etmek gibi geniş yetkilere sahipti. Bununla birlikte sultanın, devleti yönetirken mevcut kanunlara, Türk töresine ve İslam dininin esaslarına riayet etmek gibi yükümlülükleri vardı. Bu nedenle keyfî şekilde davranamazdı. Kurultay geleneğinin ve İslam’daki meşveret ilkesinin gereği olarak haftanın belli günlerinde devlet adamları ve komutanlarla istişare ederdi. Selçuklu devlet teşkilatı; saray, hükûmet, adliye ve ordu unsurlarından oluşmuştur.
Selçuklu Devletinde Saray Teşkilatı
Türk islam Devletleri’nde saray hükümdarın devleti yönettiği, ailesiyle yaşadığı ve devlet için gerekli memurların yetiştirildiği merkezdir.
Başlıca Saray Görevlileri
- Silahtar: Hükümdarın silahlarını koruyan kişi
- Hares: Emiri Saray güvenlikçisi
- Abdar: Sultanın temizlik işlerinden sorumlu kişi
- Çaşnigir: Sultanın yiyecek işlerinden sorumlu kişi
- Şarabdar: Hükümdarın içeceklerinden sorumlu kişi
- Camedar: Sultanın elbisesinden sorumlu kişi
Selçuklu Devletinde Divanlar
Selçuklularda devlet işleri, Divân-ı Saltanat denilen büyük divanda görüşülmüştür. Hükûmet yetkisini kullanan Divân-ı Saltanatın başkanı sultandır. Divan-ı Saltanatta herhangi bir karar alınacaksa bu kararlar sadece Sultan onaylarsa geçerli olurdu. Divan-ı Saltanat bu yönüyle danışma kuruluna ya da bakanlar kuruluna benzetilebilir. Büyük
Selçuklu Devleti’nde Divân-ı Saltanata bağlı olarak görev yapan divanlar:
Divân-ı İstifa: Devletin mali işlerini yürütmekle görevliydi. Başkanına müstevfi denirdi.
Divân-ı Arz: Görevi askerlerin maaşlarını ödemek ve ordunun ihtiyaçlarını karşılamaktı. Başkanına emir-i arz denirdi.
Divân-ı İşraf: Mali ve idari işlerin kanunlara uygun yürütülüp yürütülmediğini denetlerdi. Başkanına müşrif denirdi.
Divân-ı İnşa: Resmî yazışmalarından sorumlu olup yazılı belgelere sultanın tuğrasını çekerdi. Başkanına tuğrai denirdi.
Niyabet-i Saltanat: Sultanın başkentte olmadığı zamanlarda onun adına devlet işlerini yürütürdü. Bu divanın başkanına naib denirdi.
Ayrıca Büyük Divan’a bağlı olmayan posta ve haberleşmeden sorumlu Divan-ı Berid, adalet işlerinden sorumlu Divan-ı Mezalim ve hatunun emrinde hizmet veren Divan-ı Hatun gibi divanlar bulunurdu.
Selçuklu Devletinde Taşra Teşkilat Yönetimi
Selçuklularda eyaletlerin başında şıhne denilen askerî valiler veya amid adı verilen sivil idareciler bulunurdu. Eyaletlerde güvenliğin sağlanmasından subaşılar, vergilerin toplanmasından amiller, belediye hizmetlerinin yürütülmesi ve pazar yerlerinin denetlenmesinden ise muhtesipler sorumluydu.
Selçuklu Devletinde Adalet Teşkilatı
Selçuklu adalet teşkilatı şeri ve örfi hukuk olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Şeri hukuk sisteminde, din ile ilgili bütün işlerde yetkili olan kadılar evlenme ve boşanma işlemleri, nafaka, miras ve alacak davalarına bakarlar ayrıca noter vazifesi görürler ve vakıfları yönetirlerdi. Kadıların başında kadiü’l-kudat yer almıştır. Kadılar herhangi bir siyasi baskıya uğramaksızın görevlerini yürütmüşlerdir. Örfi hukuk sisteminde davalara emir-i dad bakardı.
Asayişi bozan ve kanunlara itaat etmeyenler örfi hukuka göre yargılanırdı. Bugünkü adalet bakanı gibi olan emir-i dad, gerektiğinde tutuklamalarda bulunabilirdi. Siyasi suçlar sultanın başkanlığındaki mahkeme olan Divan-ı Mezalim’de hükme bağlanırdı. Selçuklularda örfi hukukun alanına giren davalar, adalet teşkilatının başındaki emir-i dada bağlı mahkemelerde görülür, verilen kararlar geciktirilmeden uygulanırdı.
Kaynağı Türk töresi olan örfi hukukun uygulayıcılarından biri de bizzat sultanın kendisi idi. Sultan bir tür yüksek mahkeme olan Divân-ı Mezalime başkanlık eder, burada halkın şikâyetlerini dinleyip suçlulara gereken cezaları verirdi.