Rus Edebiyatı
Rus Edebiyatının Oluşumu ve Genel Özellikleri
Rus edebiyatına ait yazılı ilk verimler 11. yüzyılda Hristiyanlık’ın kabul edilmesi ile ortaya çıkmaya başlar. Asıl olarak, bu edebiyatın tarihsel süreçteki gelişimi, coğrafi ve tarihî olayların derin etkisiyle şekillenmiştir. Rusya’nın Bizans’tan dinî olarak ayrılarak Ortodoks mezhebini kabullenmesi, kültürel gelişimini de Greko-Latin kaynaklardan alan bu daireden ayrı şekilde sürdürmesini beraberinde getirmiştir. Rus edebiyatının ilk önemli eseri Igor destanıdır; ama bu destan kimin tarafından yazıldığı bilinmemektedir.
Rus kültürünün yenilenip biraz daha Avrupai hâle gelişi ise Büyük Petro dönemine tekabül eder. Ancak, bu yenilenme toplumun üst kesiminde kalmış, aristokrasi kademesi bu hareketten etkilenmiş, halk kesimi ise yeteri oranda bu gelişmeye entegre olamamıştır. Bu durum sonucunda ise avantgarde kademe ile halk arasındaki kültürel fark daha belirgin hâle gelmiştir. Söz konusu farklılık, 19. yüzyılda yazarlar tarafından giderilmeye çalışılmıştır.
Birçok edebiyatta olduğu gibi Rusya’da da edebî hayata dair ilk verimler sözlü alanda olmuştur. Gezgin anlatıcılar, ozanlar epik tarzda destanlar, öyküler ve şarkılar anlatmışlardır. Sözlü edebiyat böyle bir seviyedeyken yazılı edebiyat ise henüz din adamlarının kontrolünde bulunan kısıtlı metinler oranında ilerleme kaydetmiştir. 11. yüzyılda verilmiş olan İgor Destanı, yazarı bilinmeyen ve epik şarkılarla oluşturulmuş, bu dönem Rus edebiyatı adına zikredilmesi gereken bir yapıttır.
Yazılı eserler adına söylenebilecek ilk ciddi ürün, 17. yüzyılda Avvakum’un dramatik bir hayat hikâyesini konu aldığı Yaşam adlı eseridir. 17 ve 18. yüzyıllarda Rus kültür hayatı, artık yabancı edebiyatları tanıyabilecek birikime sahiptir. Aristokrat çevrenin farklı edebiyatlardan yaptığı çeviri eserler ile Rusça sanat eserlerine yetkinlik bakımından önemli bir olgunlaşma dönemini yaşamıştır. 18. yüzyıl sonlarına doğru ise, Avrupa’da romantizmin hazırlık safhası yaşanırken ulusal değerlerin ön plâna çıkarıldığı eserler verilmeye başlanmıştır.
19. yüzyıl, Rus edebiyatı açısından oldukça verimli bir dönemdir. Önceki yüzyıllardan gelen kültürel birikim, bu süreçte olgunluk eserlerinin verilmesini beraberinde getirmiştir
Bu anlamda Aleksandr Puşkin, özel bir yere sahiptir. Manzum, mensur ve tiyatro türlerinde dönemine ışık tutacak pek çok esere imza atmıştır. Kendisinden sonra gelecek olan gerçekçilere (Turgenyev, Tolstoy vs.) ve gerçeğin değiştirilerek üst kurmaca ile esere alındığı fantastik akımı benimseyenlere (Gogol, Dostoyevski vs) esin kaynağı olmuştur.
Bu yüzyılın ortalarında, Rus edebiyatında önemli bir tür olan, roman, büyük gelişim gösterir. Puşkin’den fazlaca etkilenen Gogol, sanat hayatına ilk olarak yazdığı halk hikayeleri ile başlar. Eserlerinde realizmin imkânlarından faydalanmıştır. En bilinen eseri Ölü Canlar’1 da o dönem Rusya’sının içinde bulunduğu kötü durumu ele alır. Müfettiş’te Rus bürokrasisini hicivci bir üslûpla değerlendirir.
Gogol’un ardından Rus edebiyatının bir diğer büyük ismi Dostoyevski gelir. Eserlerinin kurgusunu oluşturmada çok başarılıdır ve döneminde rağbet gören anlayışa paralel olarak o da realist bir bakış açısını benimsemiştir. Metafizik unsurlar ve psikolojik derinliklerin irdelenmesi romanlarında sıkça görülen hususiyetlerdir. Tüm bu konuları güçlü sanatkâr kabiliyeti ile ele alırken realizmin imkânlarından faydalanmaktan vazgeçmez. Yer Altından Notlar, Budala, Suç ve Ceza, İnsancıklar, Ecinniler, Karamazov Kardeşler onun birçok eseri arasında en bilinenlerinden bazılarıdır.
19. yüzyılın sonlarına gelinirken, Rus edebiyatında muhafazakârlar, batıcılar, radikaller gibi siyasi görüşler etkisini hissettirmeye ve bu sanat alanını benimsedikleri görüşlerin dile getirilme mekânı hâline getirdikleri görülmektedir. Bunun sonucunda, edebî eserden beklenen fonksiyon, daha çok ahlakı ve erdemi ön plana çıkararak faydaya hizmet etmesi görüşü benimsenmeye başlamıştır.
Tolstoy’un da İçinde bulunduğu sanat için sanat ilkesini benimseyen bir grup sanatkâr, ortaya çıkan bu anlayışlar neticesinde dışlanmışlardır. Ancak, Tolstoy; realist bir biçimde dönenindeki siyasi çalkantıları yansıttığı gibi hayat ve yaratıcı kavramları üzerine de bir filozof hassasiyeti ile eğilmiş ve Savaş ve Barış, Anna Karenina, Diriliş gibi güçlü romanları ve sanat kabiliyeti ile Rus edebiyatının bu dönemine adını kalın harflerle yazdırmasını başarmıştır.
Yine bu dönemin bir diğer önemli ismi Çehov’dur. Yaşama dair hususiyetleri gerçekçi bir şekilde, bazen alaycı çoğu zamanda şiirsel bir üslupla eserlerine dâhil etmiştir. Kısa öykü ve eleştirel gerçekçi bakış açısına sahip birçok tiyatro eserini kaleme almıştır. 20. yüzyıl başlarında devrimi yaşayacak olan Rus toplumundaki kırsal kesim ile şehir yaşamı arasındaki ikiliği oyunlarında İşlemiştir. Kahramanların iç dünyalarına ait pencereden yaşama ait dramı yansıtma konusunda oldukça başarılıdır. Eserlerinden bazıları: Korkulu Gece, Asma Katlı Ev, Kara Keşiş, Bir Taşralının Öyküsü…
1917’de meydana gelen devrim, Rus siyasi hayatı ile beraber edebiyat özelinde, kültür hayatını da derinden etkilemiştir. Eski rejimi destekleyen ve göç edenler, yeni düzen karşısında kararsız kalanlar ve tam anlamıyla devrimi destekleyenler (Gorki gibi) olarak aydın dünyası çeşitli gruplara ayrılmıştır. 20’li yıllarda yazarların dernekleşme hareketleri görülmüştür. Komünist ideoloji çevresinde şekillenen bu gruplaşma hareketleri, edebiyatı da kendi görüşlerini benimsemeyen kesimlere karşı eleştiri aracı hâline getirmişlerdir. Bu dönem mensur eserlerinde sıklıkla ele alınan konu; devrim sonrası oluşan sınıflar arasında yaşanan çatışmalardır. 30’lu yıllara gelindiğinde tarım ve sanayi hareketlerindeki gelişim, sanat dünyasını da farklı boyutlarda ilerleme yoluna sevk etmiş, Gorki önderliğindeki toplumcu gerçekçi edebiyat anlayışı 1934’te toplanan Yazarlar Birliği Kongresinde tebliğ edilmiştir. Buna bağlı olarak, edebî eserlerde hızla gelişen sanayileşme, savhoz ve kolhoz yapısındaki tarımsal yaşam, Sovyetler bünyesindeki çeşitli cumhuriyetler ele alınmıştır. Bu eserlerden öne çıkan unsur, benimsenin komünist ideoloji çerçevesinde oluşturulan ideal insandır. I. ve II. Dünya Savaşlarının ardından Rus edebiyatında ulus bilincine dayalı sosyopsikolojik alanı güçlendirecek eserler verilmeye başlanmıştır.
18. yüzyılın ikinci yarısında Rus edebiyatı asıl ürünlerini vermeye başlamıştır. Batılı akımlar Rus edebiyatını da derinden etkilemiş, birçok Rus şair ve yazarı dünyaca tanınmış eserler ortaya koymuştur.