Ey İnsan – Ergun Göze
Çok uzun yoldan geliyorsun. Büyük ümitlerle yola çıktın. Amma her adımının sonu boşa yorgunluk, her zaferinin meyvesi acı bir hezimet oldu. Dönüp de arkana bir bak… Taş devrinden mağaralardan başka birşey göremiyorsun. Ya önünde? Önünde ne var? Çimento, dinamit ve cehennem gayyâsı… Gittikçe susamaktasın. İçtikçe susamaktasın. Fezayı keşfettin… Fezaya çıktın… Amma içinin fezasını kaybettin. Daraldın. Bunaldın. Ey insan muhatabın da, kendi kendine hasbıhal edecek halin de kalmadı.
Ay’a gittin, mehtabı kaybettin.
Venüs yolundasın, ufk’u kaybettin, ufkunu.
Maddeye hakim oldukça kendine mahkûm hale geliyorsun.
Şairin “Bir trilobitken duydum melali” bir başka şairin “melali anlamayan nesle aşina değiliz” diye anlattığı o ince ruh halini unuttun, silâh imalâtının kaba gürültüleri arasında, milyonlarca insanın canhıraş feryadını bile duymaz oldun.
Taş devrinde kendini korumak için öldürürdün, kan dökerdin. Endüstri devrinde ise, endüstri aşkına kan döküyorsun. Belki terakki dediğin şey budur. Ne dersin?
Başlangıcında bu yolun, daha ulvî adımların vardı. İlgi aramak için çıkmıştın yola. Bu bahçeye gül koklamak için girmiştin. Amma, bilginin meyvesini bulunca kendisini bıraktın. Gülü koklamaktan da vazgeçtin (…). Sonra da, sunî yollarla, kimyevî usûllerle gül esansları imâl ettin, şişeledin. Gülü de böyIece kahrettin.
Sana hataların önceden haber verilmişti. Boyun büküp hiç bana daha önce ihtar edilen hataları yapar mıyım? Beni yaratanın sözünden çıkar mıyım dedin. Amma, sonunda kendine güven geldi, yeni yollar keşfettiğini sandın, her adımından sonra önüne çıkan yeni bahçeler, zehirli meyveleriyle sana doğduğun, büyüdüğün kutlu bahçeleri unutturdu. Yola çıkarken verdiğin sözü de unuttun. Yolların, gecelerin tehlikelerle dolu olduğunu da.
Elektriği buldun amma, bak şimdi onu bulduğun günkü sevincini bile unutmuş bulunuyorsun. Çünkü elektrik, senin içinde bulunduğun, içinde büyüyen geceyi aydınlatmadı. Karanlığını yenemedi. Çünkü ışığı bulurken nûr’u kaybettin. Şimdi çok aydınlık bir karanlık içinde kaldın. Bunun da çaresi yok değil mi?
İlk fetihlerini at üstünde yapmıştın. Bu sana kâfi gelmedi. Makineyi yaptın. Amma şimdi, bak makine seni fethediyor. Sen atı ehlileştirmiştin amma makine seni vahşileştirdi. Acaba kendi yaptığın makineyi ehlileştirebilecek misin?
(…)
Ey insan sana desem ki “Biraz geriler misin?” Bilirim gerilemezsin. Hiç olmazsa “dur” diyeyim. Düşünmek için. “Dur ve düşün”.