Romantizm Akımı
Romantizm Nedir Ne Demektir Tanımı
Romantizm, 19. yüzyılın başlarında Fransa, Almanya ve İngiltere gibi Avrupa’nın önemli ülkelerinde doğan ve hem bir edebiyat akımının adını hem de o akımın temel özelliklerini ifade eden bir terimdir. Romantizm akımı, sadece edebiyatla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda toplumsal ve felsefi bir çerçevede büyük önem taşır. Bu akımın özgün bir yönü, duyguların ve insanın içsel dünyasının vurgulanmasıdır. Klasisizm ve Aydınlanma dönemi gibi önceki edebi akımların aksine, romantizm insanın duygusal yönünü merkeze alır ve insanın iç dünyasına odaklanır.
Romantizm, ayrıca toplumla çatışma, toplumsal kurallara meydan okuma ve bireysel özgürlüğü savunma eğilimindedir. Romantik edebiyat eserlerinde sıklıkla karşılaşılan tema, bireyin toplumun dayatmalarına karşı gelme cesaretini göstermesidir. Bu, sıklıkla romantik figürlerin yalnız ve melankolik olarak tasvir edilmesiyle ifade edilir.
Romantizmin temel özelliklerinden biri de hayali ve fantastik öğelere büyük ilgi göstermesidir. Romantik eserlerde sıklıkla gerçeküstü, fantastik olaylar, mitolojik öğeler ve rüyalarla dolu bir dünya bulunur. Romantizm terimi, bu tür hayali ve acayip unsurları ifade etmek için kullanılan bir terim olarak ortaya çıkmıştır ve bu anlamıyla Jean Jacques Rousseau tarafından ilk kez benimsenmiştir.
Romantizm, klasik kurallardan ve akılcılıktan saparak, daha özgür bir sanatsal ifade biçimi yaratmıştır. İnsanın içsel dünyasının derinliklerine yolculuk yapmayı, duyguları ve hayali düşünceyi ön planda tutmayı ve toplumsal normlara karşı gelmeyi savunmuş, böylece Avrupa edebiyatında büyük bir değişimin fitilini ateşlemiştir.
Romantizmin Ortaya Çıkışı Doğuşu
Romantizm, 18. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın ortalarına kadar Avrupa’da etkili olan bir sanat, edebiyat ve felsefe akımıdır. Romantizm, Aydınlanma Çağı’nın aşırı rasyonalizmine bir tepki olarak doğdu. Bu akım, insanın duygusal ve hayal gücüne, iç dünyasına, doğaya ve geçmişe olan ilgisini yansıtır. Romantizm akımının başlangıcı, 1760’larda İngiltere’de başlayan ve sonraki yıllarda Almanya, Fransa ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinde de etkili olan bir akımdır. Bu akım, genellikle şiir, müzik, resim ve tiyatroda ifade edilir.
Romantizmin etkisi on dokuzuncu yüzyılın başlarında belirgin bir şekilde görülmüş olsa da, bu akımın doğuşuna dair işaretler on sekizinci yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu önemli dönüşümün belirgin bir öncüsü olarak Jean Jacques Rousseau’nun adı öne çıkar. Rousseau, 1730’ların başından itibaren yazdığı eserlerle, klasisizmin hüküm sürdüğü dönemin dünya görüşünü ve sanat anlayışını temelinden sarsmıştır.
Klasikler ve Aydınlanma Çağı düşünürleri, akılcılığı ve sanatta klasik kuralları vurgularken, aynı zamanda siyasi olarak monarşi ve aristokrasiyi savunmaktaydı. Bu anlayışın merkezinde Tanrı’nın olduğu bir dünya görüşü hakimdi. Ancak Aydınlanma Çağı etkisiyle, Rönesans ve ardından gelen reform hareketleriyle birlikte bu anlayış değişmeye başladı. Jean Jacques Rousseau’nun eserlerinde ise birey, kültür, toplum, ve kanun gibi konular sorgulanmaya başlandı. Rousseau, insan doğasını belirleyen ilkelerin doğadan değil, kültürden ve kanundan kaynaklandığını savunarak önemli bir felsefi dönüşümün öncüsü oldu.
Özellikle “Toplum Sözleşmesi” adlı eseri ile Rousseau, insanın özgürlüğünü ve doğallığını savunurken, “İtiraflar” gibi eserleri, bireyin kendiyle ve toplumla yaptığı hesaplaşmayı anlatarak bu dönüşümün en etkileyici örneklerinden birini sunmuştur. Rousseau’nun eserleri, Romantizm akımının temel felsefi ve toplumsal sorunlarını işleyen ilk büyük eserlerdendir. Bu nedenle onun etkisi, romantizmin oluşumunu ve yayılmasını büyük ölçüde hazırlamıştır.
Romantizm, müzikte de oldukça etkili olmuştur. Romantik müzik, genellikle duygusal ve dramatik olan büyük orkestra eserleri ve opera eserleri ile karakterize edilir. Romantik müzik, genellikle doğayı ve insanın doğa karşısındaki çaresizliğini ve güçsüzlüğünü anlatan doğa temaları kullanır.
Romantik sanat anlayışının genel hatları şu şekildedir:
- İç dünya ve duygu önceliği: Romantik sanatçılar, insanın iç dünyasına odaklanırlar. İçsel yaşantıları, duyguları, hayalleri, düşleri ve korkuları işlerler. Bu nedenle, Romantik sanat eserleri duygusal ve duyarlı bir nitelik taşır.
- İmajinasyon: Romantik sanatçılar, hayal güçlerine büyük önem verirler. İnsanın zihninde canlandırabileceği hayal ürünü imgeler kullanırlar. Romantik sanat, gerçekliğe karşı hayallerin, rüyaların, fantastik ve mitolojik unsurların ön planda olduğu bir sanat anlayışıdır.
- Doğa sevgisi: Romantik sanatçılar, doğayı, manzaraları, tabiatı ve insanın doğa karşısındaki küçüklüğünü işlerler. Doğa, genellikle iyileştirici ve kurtarıcı bir güç olarak tasvir edilir.
- Özgürlük: Romantik sanat, özgürlük, tutku ve isyanı önemser. Romantik sanatçılar, düşüncelerini ve duygularını içinde bulundukları zamanın ve toplumun sınırlamalarından özgürleştirme çabası içindeydi.
- Geçmişe özlem: Romantik sanatçılar, geçmişe, özellikle de Ortaçağ’a özlem duyarlar. Bu nedenle, Romantik sanat eserleri genellikle mitolojik, efsanevi veya tarihi bir geçmişe dayanır.
- Eşsizlik: Romantik sanatçılar, insanın benzersizliğine vurgu yaparlar.
Romantizmin Edebiyata Yansıması
Romantizm, 18. yüzyılın sonundan 19. yüzyılın ortalarına kadar süren bir edebi, sanatsal ve düşünsel harekettir. Romantik edebiyatın ortaya çıkışı, Aydınlanma dönemi felsefesi ve estetiğine karşı bir tepki olarak görülebilir. Aydınlanma dönemi felsefesi, nesnel gerçekliği öne çıkarırken romantizm, duygu, imge, hayal gücü ve öznel deneyime vurgu yapar. Bu yazıda, romantizmin edebiyata yansımaları detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
Romantik Edebiyatın Özellikleri
Romantik edebiyatın özellikleri, hareketin doğasından kaynaklanır. Romantik edebiyat, öncelikle duygu ve öznel deneyim üzerine odaklanır. Romantik yazarlar, gerçekliğin objektif bir görünümünden ziyade, iç dünyalarında bulunan duygu ve düşünceleri yansıtır. Ayrıca romantik edebiyat, doğa sevgisi, insanlık, tarihe yönelik ilgi ve hayal gücü gibi diğer özelliklere de sahiptir.
Duygusallık
Romantik edebiyatın en önemli özelliği, duygusallıktır. Romantik yazarlar, kişisel duygularını ve hislerini yansıtmaya çalışırlar. Bu duygusal derinlik, okuyucuların daha iyi bir anlayışa kavuşmasına yardımcı olur. Duygusal içerik, okuyuculara bağlılık ve empati hissi verir.
Doğa Sevgisi
Romantik edebiyat, doğaya olan sevgi ve hayranlıkla karakterizedir. Doğa, romantik yazarlar için sadece bir manzara değil, aynı zamanda bir ilham kaynağıdır. Romantik yazarlar, doğanın güzelliklerini vurgulamaya çalışır ve doğanın ruhani değerlerini keşfetmeye çalışır.
İçe Dönüklük
Romantik yazarlar, iç dünyalarındaki deneyimleri anlatmaya çalışırlar. Romantik edebiyat, kişisel deneyimlerin gücüne odaklanır. Yazarlar, kendi duygusal durumlarından ilham alarak öznel bir dünya yaratırlar. Bu dünya, okuyucuların kendilerine özdeşleşmelerine izin verir.
İnsanlık Duygusu
Romantik yazarlar, insanın doğasındaki derin duygulara vurgu yaparlar. Romantik edebiyat, insanlığın evrensel duygularına odaklanır.
Not: 1
Victor Hugo, 1827’de Cromwel adlı tiyatrosunun önsözünde klasisizmi eleştirir ve romantizmin manifestosunu ortaya koyar.
Not: 2
Chateaubriand (Şatöbiryan), Victor Hugo, Lamartin, J. J. Rousseau, Musset, Alfred de Vigny, Lord Byron, Walter Scott… romantizmin önemli temsilci lerındendir.
Romantizm Özellikleri
- Duygusallık: Duygu ve duygusallık üzerine odaklanır. Romantik sanat eserleri, duygusal güçlerin etkilerini vurgular ve duygusal deneyimleri büyütür.
- Doğa Sevgisi: Doğanın güzelliğine ve doğanın ruhani değerlerine olan sevgiyi yansıtır. Romantik şairler ve ressamlar, doğanın güzelliklerini yansıtmaya ve doğa üzerine düşüncelerini ifade etmeye özen gösterirler.
- İçe Dönüklük: Kişinin iç dünyasına odaklanır. Romantik sanat eserleri, insanların iç dünyasını anlamaya, keşfetmeye ve ifade etmeye yöneliktir.
- İnsanlık Duygusu: Romantikler, insanın iç dünyasındaki duygulara ve insanlığın evrensel duygularına vurgu yapar. Bu nedenle, Romantik sanat eserleri, insanların iç dünyasındaki ortak duyguları, aşk, acı, mutluluk, hayal kırıklığı gibi duyguları vurgular.
- İmgeleme: İmgelemin gücüne vurgu yapar. Romantik sanat eserleri, hayal gücünün kullanımını öne çıkarır ve okuyucuların ve izleyicilerin zihinlerinde canlandırmalarını sağlar.
- Sanatın Özgürlüğü: Sanatın kısıtlanmaması gerektiğine inanırlar. Sanatçıların özgürce ifade etmeleri gerektiğine ve herhangi bir kısıtlama olmadan yaratmaları gerektiğine inanırlar.
- Tarihe Yönelik İlgi: Geçmişe yönelik ilgi duyar. Romantik sanat eserleri, geçmişteki olaylara, yerlere ve kişilere ilham alır ve bu konuları modern bir şekilde yorumlar.
Bu özellikler, Romantizm’in farklı sanat formlarındaki (edebiyat, müzik, resim vb.) yansımalarında değişebilir veya belirginleşebilir.
Romantizm Akımının Temel İlkeleri Nelerdir
1. Romantizm, klasisizmin aksine toplumun her sınıfının hayatını edebiyatın konusu yapmayı savunmuştur.
2. Klasikler, antik uygarlıklar ve Hristiyanlık gibi büyük temaları işlerken romantikler yerel tarih, halk hikayeleri ve folklor gibi yerel kaynaklara odaklanmıştır.
3. Romantiklerin yerel kültür ve tarihle ilgilenmeleri, milliyetçilik düşüncesinin doğuşuna zemin hazırlamıştır.
4. Rasyonalizme karşı bir tepki olarak doğdu. Rasyonalizm her şeyi mantıkla açıklamaya çalışırken, romantikler mistik ve olağanüstü olgulara ilgi gösterdiler ve büyünün kaybolmasına üzüldüler. Romantizm, Orta Çağ’ın esrarengiz dünyasına bir geri dönüş olarak görülebilir.
5. Romantikler tarih konusunda büyük bir ilgi taşıdılar, harabeler gibi tarihi unsurlar onlar için önemliydi. Bu, romantiklerin tarih tutkusunun bir yansımasıydı.
6. Romantikler, sanatın gerçeği olduğu gibi aktarmadığını ve bilinçli bir şekilde yanıltma olduğunu düşünmüşlerdir; buna romantik ironi denir.
7. Romantikler, toplum yerine bireyi ön planda tutarlar ve insanın kendi sorumluluğunu vurgularlar. Toplumcu romantizmin yokluğu, bu anlayışlarına rağmen toplumu göz ardı ettikleri anlamına gelmez.
8. Romantik sanatçılar, bohem bir yaşam tarzını benimserler, yalnızlığı tercih ederler ve toplumla genellikle kopuk bir ilişki içinde oldukları için melankolik olabilirler.
Romantizmin Akımının Temsilcileri:
Victor Hugo………………….. şiir, tiyatro, roman
Jean-Jacques Rousseau…………….. felsefe, toplum bilim
Voltaire………………………… felsefe, roman, şiir
Friedrich SCHİLLER…………………………. tiyatro, şiir
J. Wolfang GOETHE…………………….. şiir, tiyatro, roman
Lamartine…………………….. şiir, roman
Chateaubriand…………….. şiir
Shelley…………………………. şiir
George Sand………………… roman, öykü
Alfredde Vigny………………. şiir
Alfred de Musset…………… hikaye, roman
Alexandre DUMAS PERE………… roman
Puşkin………………………….. şiir
Romantizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
Namık Kemal………………………… şiir, tiyatro, roman, eleştiri, tarih
Ahmet Mithat Efendi………………. roman, öykü
Abdülhak Hamit Tarhan………… şiir, tiyatro
Recaizade Mahmut Ekrem……. şiir
Romantizm Akımına Uygun Eserlerin Örnekleri:
Romantizm Akımına Uygun Eserler aşağıda listelenmiştir:
YALNIZLIK
Çokluk, gün batınında, dağda o yaşlı, kocamış meşenin gölgesine üzgün otururum. Ovanın durmaksızın değişen görüntüsüne ayaklar altından rastgele gözlerimi gezdiririm.Burada ırmak köpürgen dalgalarıyla çağlar, yılan gibi bükülüp kıvrılır, uzaklıklarda yok olur.Yaprak ormanlardaki çayırlara düştüğünde akşam rüzgarı çıkar, vadilerden alıp götürür. Ben işte bu solgun yaprak gibiyim: Ey esen rüzgarlar, deli rüzgarlar, beni de alın o yaprak gibi, alın götürün işte! (Lamartine)
LELIA
İlkbahar, kuşların ötüşü ile, taze çiçeklerin hoş kokuları ile yeniden gelmişti. Gün sona eriyordu. Batan güneşin kızıllıkları gecenin mor renkleri arasında ağırdan yavaştan kayboluyordu artık. Lelia Viola, villâsının balkonunda görkemli düşlere dalmıştı. Burası dağların başlangıcında, bir İtalyan’ın, sevgilisine yaptırdığı olağanüstü bir konaktı.
Sevgilisi burada acıdan, kederden ölüp gitmişti de, İtalyan, acı anılarını hatırlatan bu yerde daha fazla durmak istememiş, sevgilisinin mezarıyla onun adını taşıyan villâyı çeviren bahçeleri yabancılara kiralamış, kendi de çekip gitmişti. Bir başına, yalnız kendini besleyen acılar vardır. Vicdan azabı gibi korkan, kendinden kaçan acılar bulunur. Lelia hafif meltem gibi, dalga gibi, pek tatlı bir gevşeme veren bu tatlı mayıs günü gibi yumuşak, uyuşkun bir tavırla korkuluğun üstüne eğilmiş bakışını uygar insan ayağının çiğneyip geçtiği o güzelliğine doyum olmayan vadide dolaştırıyordu.(George Sand)
BİRİNCİ SATIR
Artık gezintilere çıkmayacağız Geceleyin geç vakit, Gönül ne kadar çekse de, Ay ışıldasa da.
Kılıç nasıl yıpratırsa kınını Ruh da göğsü öyle aşındırır. Gün gelir kalp durur solumak için Aşk dinlenmek ister.
Hep sevişmek içinse de geceler Gün ışığı çabuk çıkagelir Ama gezintilere çıkamayacağız artık Ay ışığında.
(Lord Byron’dan Çev. Halit Çakır)
Romantizmin Türk Edebiyatına Etkileri:
19. yüzyılın etkileriyle Türk edebiyatı, özellikle romantizm akımının etkisi altına girdi. Bu etkiler, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kanuni dönemindeki kapitülasyonlar sonucu Fransız hükümeti ile kurulan yakın ilişkiyle başlamıştır. Bu dönemde, Osmanlı modernleşmesi daha çok Fransız etkisi altında gerçekleşmiştir. Fransızca terimlerin dilimize girmesi ve bununla birlikte Fransız edebiyatının önemli eserlerinin Türkçeye çevrilmesi, bu etkileşimin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Bu yüzyılda Türk edebiyatı, romantizmin temel özelliklerini benimseyerek duygusal ve bireysel ifadeyi ön plana almış ve yerel kültürle, halk edebiyatıyla daha yakından etkileşimde bulunmuştur. Bu dönem, Osmanlı edebiyatının evrildiği ve romantik akımın birçok eserin tercüme edildiği bir dönem olarak bilinir.
19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, özellikle Fransızca ile daha sıkı bir bağ geliştirmiş ve bu dil sınırlarının ötesinde uluslararası bir iletişim aracı haline gelmiştir. Bu dönemde, 1827’den itibaren Fransızca öğrenmek için Osmanlı öğrenciler Fransa’ya gönderilmiştir ve bu, Fransız dilinin ve kültürünün etkisini Osmanlı toplumu üzerinde giderek artırmıştır.
Romantizm, Tanzimat yazarlarından bazılarını etkilemiştir. Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi. Abdülhak Hamit Tarhan ve Recaizade Mahmut Ekrem’in yapıtlarında romantizmin izlerini görmek olasıdır. Bu izler de romantizmin gerçek boyutlarıyla yansıması değildir. Duygusal anlatım, rastlantılara yer verilmesi, sanat yapıtları yoluyla toplumu değiştirme, karşıt tiplere yer verilmesi romantizmin izleri olarak değerlendirilebilir.
Osmanlı İmparatorluğu ile Fransa arasındaki tarihsel bağlar, romantizm akımının ve Tanzimat hareketinin etkisiyle 19. yüzyılda daha da güçlenmiştir. Özellikle Tanzimat aydınları, Fransız kültürünü ve edebiyatını tanıma fırsatı bulmuşlar ve bu yakın kültürel ilişkiler Osmanlı modernleşmesinin bir parçası haline gelmiştir.
Osmanlı toplumunda Fransızca, sadece Osmanlı sınırlarında değil, dünya genelinde konuşulan bir dil haline gelmiş, bu da kültürel etkileşimi daha da artırmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu dönemde Fransız kültürüne ve diline olan ilgisi, tarihsel ve kültürel bir değişimin bir yansımasıdır.