Serveti Fünun Dergisinin Kapatılması ve Edebiyatımızda Oluşan Boşluk
Servet-i Fünun Dergisinin Kapanışı
Servet-i Fünun dergisi, 1896 ile 1901 yılı arasında şiir, hikaye (öykü), roman, edebiyat araştırmaları, tenkit vb. türlerdeki neşriyatına beş yıl devam etti. 1901 yılının Ekim ayında Hüseyin Cahit’in Fransız İhtilali’nden bahseden bir yazısı üzerine dergi kapandı, topluluk da dağıldı. Bu tarihten sonra topluluğun üyeleri, eserlerini münferit olarak yayımladılar.
Servet-i Fünun Edebiyatı’nın kurucusu sayılan Recaizade Mahmut Ekrem, yeni edebiyata daha geniş bir soluk vermeyi ve eski edebî ölçüleri büyük bir titizlikle ayıklamayı düşündü. Genç neslin ileri gelenlerini, talebesi Ahmet İhsan tarafından yayımlanan Servet-i Fünun dergisi etrafında toplamaya çalıştı.
Servet-i Fünun Edebiyatı Dönemindeki Bağımsız Sanatçılar
Ahmet Rasim, Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Akif Ersoy gibi sanatçılar, Servet-i Fünun nesli ile çağdaş olmalarına rağmen bu gruba katılmadılar. Bazıları topluluğun yayın organında yazılarını yayımladılar.
Servet-i Fünun Edebiyatı’ndan Sonra Oluşan Boşluk
II. Meşrutiyet Dönemi, adıyla anılan bir edebî dönem daha vardır ki bu, bir grubu değil daha çok bir zaman dilimini içerir. 1901 yılında dağılan Servet-i Fünun edebiyatından sonra II. Meşrutiyet adı ile bir grup teşekkül etmez. 1908 yılında II. Meşrûtiyet ilan edilir.
1901-1908 arasında edebiyat sansürün etkisiyle adeta susma noktasına gelir. Servet-i Fünun Dergisinin kapatılmasıyla sanatkârlar eser yayımlamamaya başlamıştır. Yurt dışında yayın yapmaya çalışan Jön Türkler ise, yazılarında daha çok ülkedeki ortamı hedef almıştır. Ülkede yer alan sanatkârlardan bazıları yurt dışındaki belirli merkezlerde eserlerini yayımlatma yoluna gitmiştir. Ancak, bu süreçte edebî faaliyet adına ciddî bir oluşumdan, yayımlanan eserden bahsetmek mümkün değildir.
Siyasi ortamın gergin olduğu ve farklı bir kültür dairesine dâhil olmaya çalışan milletin bu oluşumun sancılarını çektiği bir ortamda edebiyatın bu suskunluğu normal görülebilmektedir. Önceki dönemden gelen sanatkârlar ve yeni yetişecek nesil, II. Meşrutiyetin ilanından sonra (1908) bu suskunluğa son verecek, farklı fikrî yapıların şekillendirdiği yenileşen Türk edebiyatı kendini gösterecektir.