Türk Edebiyatında Kafiye ve Redif Tartışmaları
Kafiye ve Redif Hakkındaki Tartışmalar
Kafiye, mısraların genellikle sonunda bulunan ses benzerliğidir; bu benzerlik, çoğu zaman ses tekrarı olarak karşımıza çıkar.
Klasik Türk Edebiyatı’nda kafiyenin, çok önemli bir bilgi alanı olduğu, ilmü’l- kavâfî, ilm-i kafiye, ulûm-ı kafiye gibi İsimlerle anılan disipline temel konu teşkil ettiği göz ardı edilmemelidir. Buna göre, kafiye, revi adı verilen bir temel harfin durumuna göre incelenmiştir. Revi, günümüzdeki kafiye incelemelerinde, pek dikkate alınmamaktadır.
Zamanımızdaki kafiye çözümlemeleri, bir takım problemler taşımaktadır. Bunun genel sebebi, ses ve harf ilişkisini yitirmemizdir. Klasik Türk Edebiyat’ında ses ve harf ilişkisi kurulmakta idi. Bu ilgi kurulmadan Divan Edebiyatı’ndaki kafiye anlayışını yeni dönem kafiye yorumlarıyla birleştirebilmek mümkün değildir. Recaizade’nin etkisiyle kafiyenin kulak için olmasını benimseyenler, edebiyata yeni ufuklar getirmişlerdir ancak, bu tercihleri, bugün karşılaştığımız kafiye çeşitlerinin sınıflanmasında da bazı karışıklıklara sebep olmuştur. Eski sisteme göre revi, kafiyenin son harfidir; en önemli harftir ve birbiriyle kafiyeli seslerin çeşidini tayin eder. Klasik kültürümüzde revi harfinin öncesinde ve sonrasında bulunan harflere (veya reviden önceki bazı harekelere) bir ad verilmiştir. Bu usul, bir disiplinin ve metodun yerleşmesine sebep olur. Günümüzde unutulan veya farklı tanımlara ulaşan birçok terim gibi kafiyenin alt başlıklarına ait terimler de kültür değişikliğine paralel olarak unutulmuş veya ihmal edilmiştir.
Eğer günümüzde kafiye ile ilgili bir karışıklık bulunmasa idi belki de bu eski terimlerin gündeme gelmesi ve incelenmesi gerekmeyecekti ancak, içinde bulunduğumuz yeni bir asırda, gerek araştırmacılar ve gerekse bu işe yeni başlayanlar, kafiye bilgilerini kendi içinde tutarlı bir hâle getirememektedirler. Bu husus, bilhassa kafiyenin oluşumuyla ilgili sınıflamalarda karşımıza çıkmaktadır. On dokuzuncu asırdan sonra görülen şiirlerin beş kafiye maddesine sıkıştırılarak incelenmesi, bazı yetersiz kabullerin oluşmasına da sebep olmaktadır. Mesela şairin kullandığı bir kafiye çeşidi vardır ve bu çeşit bir kafiyeleniş, bizim bildiğimiz ve öğrettiğimiz kafiye çeşitleri içinde görünmemektedir. Bu örnekler incelenince harf sayısı ile anlamaya çalıştığımız (yarım, tam, zengin vs.) kafiye çeşitlerine bir başka ölçüt gerekir.
Cehlimi bilmeyecek mertebede câhil değilim
Bilirim rütbe-i noksânımı kâmil değilim (Yenişehirli Avnî)
beytindeki câhil ve kâmil kelimelerinde h ve m kafiyeli değildir; ama â. i, l harfleri kafiyelidir. Acaba bu ne çeşit bir kafiyedir?
Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu (Yahya Kemal)
mısralarında “bestesidir bu” ve “sesidir bu” ifadelerindeki “es” sesleri kafiyelidir. Ancak, “bestesidir’ deki birinci “s”
- 2. “bestesidir” de -si çekim eki (3; tekil şahıs iyelik eki)
- 3. “sesidir” de -i iyelik eki
- 4. Kafiye “esi” midir yoksa “es” midir?
- 5. “bestesidir” de, “t” nin durumu
- Her iki kelimede ilk “s” lerin benzeşmesi ne olacaktır?
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle (Yahya Kemâl)
Bu beyitte, “-lerle” ibaresi, beş harfi tekrar edilen zengin kafiye teşkil etmektedir Birinci mısraın (-i) sesi, ikinci mısranın 1. (-ie) hecesinden evvel yine (-i-) sesi şeklinde tekrar edilir.
Bu örneğin, 5 harf tekrarı olan yukarıdaki zengin kafiyeden bir yarım kafiye daha zengin bir değerde olması gerekir. Ancak, Klasik Türk Edebiyat’ındaki revi harfi sistemi terk edildiği için ve yerine de yeni biryorum konulamadığı için bu ilim, bir tarafıyla eksik kalmış, en azından ihmal edilmiştir. Günümüz araştırıcıları bunu ferdî tercihlerine göre yorumlarlar.
Revi harfinin ve diğer kafiye harfleriyle redifli ses sisteminin aynen devam etmesi gerektiğini söyleyemeyiz ama en azından, konunun uzmanları, tarihî gelişmeyi yorumlayacak müşterek (ortak) bir kanaate varmalıdır diyebiliriz.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim imân dolu göğsüm gibi bir serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar? (Mehmet Âkif)
Bu dörtlükte popülist bir yaklaşımla, “-ar” tam kafiyedir, diyerek kafiye meselesini halletmek mümkündür; ama “-v-” sessizlerini ve bu üç “-v-” sessizine göre “-ğ-” sessizini düşünen bir incelemeciye, “-ar” dan başka bir ilişki düşünme, denilebilir mi? Bununla birlikte ikinci mısradaki “var” kelimesi, birinci ve dördüncü mısralarla tunç kafiye denilen bir kafiyeleniş özelliği taşımaktadır.Günümüzde tunç kafiye ile zengin kafiye alakası henüz çözülememiş bir problemdir.
Revi harfleri, beyit esasına dayalı bir kafiyelenişte bir çok problemi çözmektedir ancak; üçlük, dörtlük, beşlik gibi mısra sayısı ikiden daha çok bir ölçüye tekabül edince, reviye bağlı sistem kurma ihtimali zorlaşmaktadır. Her şeye rağmen bu ve benzeri problemler için Divan Edebiyatı’ndaki revi harfi ölçüsüne benzer veya ondan ilham alan ya da yaşayan Türk edebiyatına uyarlanabilen bir çözüm yolu bulunmalıdır. Bu konuda yapılacak en kolay iş, Klasik Türk Edebiyatı’nın kafiye harflerini öğrenmek ve günümüzün anlayışına göre yeni bir yorum transferi gerçekleştirmektir. Önce şu anda en yaygın olan kafiye bilgilerini gözden geçirmek ve aksayan tarafları, yeni ölçütler aramak üzere değerlendirmek gerekir: